Devrimci 1 Mayıs Platformu’nda KöZ’ün Tutumu (Yayımlanma: Mayıs 2005)

0

Ortak bir irade sergilemek için toplanan platforma varoşlarda ortak eylemler düzenleme ve böylece varoşlardan güç toplayarak 1 Mayıs alanına gitme, 1 Mayıs alanında ise faşist saldırılara karşı ortak bir duruş sergileme önerileriyle gittik

2005 1 Mayısı’na yaklaşırken birlik yerine parçalanmışlık, dayanışma yerine dar grup çıkarlarının yönlendirdiği bir rekabet iklimi sürüyordu. 2004 1 Mayısı’nın Saraçhane-Şişli alanlarında bölünerek geçmesinin ardından 2005 8 Martı da Saraçhane-Kadıköy alanları olarak bölünmüştü. Dolayısıyla 2005 1 Mayısı da böyle bir tehlikeyi içinde barındırarak yaklaşıyordu. Oysa işçi sınıfının uluslar arası birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta işçilerin ve ezilenlerin bir yumruk gibi birleşmiş olması ve onları siyasallaştırma iddiasında olan akımların da bunu sağlayacak bir eylem birliği oluşturması gerekiyordu. Komünistlerin parti birliğini savunan bizler de işçi sınıfının eylemlerini sorumsuz bir biçimde dar grup çıkarları uğruna bölme yönündeki gayretlere karşı çıkanların bu girişimleri engellemekle yükümlü olduğumuzu tespit etmiştik.

Hasbelkader haberdar olduğumuz HÖC’ün çağrısıyla yapılan toplantılara da bu bakış açısıyla katıldık. İlk toplantıda bu toplantıların bir platforma dönüşüp dönüştürülmeyeceği konusu gündeme getirildi. HÖC Taksimi zorlama, Taksim hedefini sendika bürokratlarına dayatma vurgusunu öne çıkararak BDSP ise bunu kabul etmekle birlikte, asıl önemsediklerinin birleşik devrimci bir 1 Mayıs olduğunu öne çıkararak platformun oluşumuna öncülük etti. Biz ise Taksim gibi bir gündemimizin olmadığını, Taksim vurgusunun aynı zamanda buraya çıkmak gibi bir sorumluluğu da beraberinde getirdiğini, bunun da doğrudan eylemleri bölme anlamını taşıyacağını belirterek bunu yanlış bulduğumuzu ifade ettik. O nedenle de platforma katılmadık. SODAP da benzer kaygılarla platformda yer almadı.

Doğrusu bu tutumumuz aynı kaygıları taşıdıkları halde platforma katılan kimi devrimci grupların tuhaf karşıladıkları bir tutumdu. Hâlbuki bizim için bir platforma katılmak o platformun eyleminin siyasi olarak sorumluluğunu almayı beraberinde getirirdi. Kendisini asıl olarak Taksim’i gündemleştirme üzerinden tarif eden bir platformun düzenleyeceği eylemlerinin sorumluluğunu da taşıyamazdık. Taşıyamazdık zira bizim 1 Mayısla ilgili en net olduğumuz nokta eylemin farklı alanlara bölünmesine engel olmaktı. Aynı alanda politik bir ayrışmanın ortaya çıkabilmesi için öncelikle eylemin tek bir alanda gerçekleşmesi gerekiyordu.

Platform kurulduktan sonra toplantılara hiç aksatmayarak ama gözlemci sıfatıyla katılmayı tercih ettik.

Devrimci 1 Mayıs Platformu Taksim gündemiyle ilgili kimi çalışmalar örgütledi ancak sendika bürokratlarının erkenden Kadıköy alanında uzlaşmasıyla 1 Mayıs alanının yeri belli oldu. Platform da bu sefer Kadıköy alanında ortak bir iradeyi nasıl hayata geçireceğini gündemine aldı. Ancak alan tartışmalarına yol açabilecek öneriler yine de platformun gündeminden düşmedi. Bu sefer Kadıköy’e Altıyol’dan girme önerisi gündeme geldi. O zaman da biz buna karşı olduğumuzu açık bir biçimde belirttik. Bunun provokasyona açık bir girişim olduğunu ve devrimcilerin alandan tecrit olmasına neden olacağını ifade ettik.

Bu sıralarda faşist saldırıların devrimcileri de hedef alarak ortaya çıktığı bir süreç başladı. Newrozdaki bayrak provokasyonun ardından Kürtlere, onların başlıca siyasal temsilcisi olan DEHAP’ın bürolarına yönelik olan saldırılar, Trabzon, Eskişehir ve Sakarya’da bildiri dağıtan TAYAD’lılara yöneldi. Bir yandan da faşistlerin örgütlediği bayrak yürüyüşleri başlamıştı. Doğallığında devrimci yayınlarda bu saldırılara karşı bir tutum alma fikri filizlenmeye başladı. Bu tutum şovenizme karşı olmak kisvesi altında önerilip savunulmaya başlamıştı. Buna benzer öneriler Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun kimi bileşenleri tarafından dile de getirildi.

Doğrusu KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak bu tutumu hiçbir zaman devrimcilerin bizim uzun bir süredir izini sürdüğümüz anti-şoven siyasi çizgiye bir yakınlaşma olarak değerlendirmedik. Zira Kürtlere dayatılan imha, inkâr politikaları ve onların kimliğine dönük saldırılara karşı çıkmak şovenizmin panzehiri değildi. Aynı zamanda ikirciksiz bir biçimde Kürtlere kendini kaderini tayin hakkı istemek, TC’nin Kürdistan’daki varlığına karşı çıkmak ve Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının önündeki engellere karşı samimi bir biçimde karşı çıkmak da gerekiyordu.

O nedenle platform toplantılarına siyasi olarak bir ortaklaşma zemini bulmadığımızın farkında olarak katıldık. Her söz alışımızda da böyle bir siyasi ortaklık yaratmanın mümkün olmadığını; ayrıca gerekli de görmediğimizi belirttik. Bununla birlikte, Kürtlere ve devrimcilere yönelen faşist saldırılara karşı ortak bir duruş sergilemenin mümkün ve gerekli olduğunu platformun da bunu gündemine alması gerektiğini de dile getirdik.

Bize göre faşist saldırılara karşı koymanın iki boyutu vardı. Bunlardan birincisi devrimciler olarak varoşlarda ortak eylemlikler düzenleyerek bu saldırıları boşa çıkartacak şekilde muhatabımız olan emekçi yığınlarını sokağa dökmekti. Böylece faşist saldırılara gereken yanıtı hakkıyla verebilecek olan kesimleri sokağa dökmüş olacaktık. İkinci kısmı ise alanda Türk bayraklarıyla gelenlerin karşısında hem DEHAP’ın hem TAYAD’ın yanında yer aldıklarını ifade eden bir kitlenin bulunmasıydı. Böylece bu provokasyon ikliminden güçlenerek çıkmış olacak, bu saldırılara rağmen hala diri olduğumuzu gösterecektik. Platforma da bu bilinçle müdahale etmeye çalıştık.

Bu bakış açısıyla platforma varoşlarda ortak eylemler düzenleme ve böylece varoşlardan güç toplayarak 1 Mayıs alanına gitme, 1 Mayıs alanında ise faşist saldırılara karşı ortak bir duruş sergileme önerileriyle gittik. Platformun bu önerilere açık olup olmadığını, açıksa bunları tartıştırmak istediğimizi, böyle bir ortaklığı önemsediğimizi belirterek katılmak istedik.

Ancak bunu ifade edişimiz ve platformun gündemine taşımak isteyişimiz zamansız oldu. Bu öneriyi Kadıköy’e nasıl müdahale edileceği konusu tartışılmaya başlandıktan sonra, bu tartışma henüz sürerken toplantı adabına uymayan bir şekilde dile getirdik. Haklı olarak usul bakımından bunun doğru olmadığı, önce platforma katılma isteğimizi belirtmemiz gerektiği hatırlatıldı ve önce başlamış olan tartışmanın bitmesini beklememiz istendi. Doğrusu toplantı bittiğinde de platformun Kadıköy’de ne yapacağı belli olmamıştı, zaten bizim önerimiz de pek tartışılacak gibi gözükmüyordu.

Toplantının sonunda bir başka hata yaparak «burada sosyal şoven bir 1 Mayıs’ın tabutunun son çivisi de çakılmıştır» dedik. Böylece platformla bağlarımızı kendi elimizle koparmış olduk. Hâlbuki bu platforma şovenizme ve sosyal şovenizme karşı bir platform olduğu için değil, faşist saldırılara karşı ortak bir duruş sergilenmesine müsait bir platform olabileceği varsayımıyla gelmiştik. 1 Mayısın sosyal şovenizm tabutuna sokulmasına karşı bu platformun üzerine düşeni yapmakta tereddüt ettiğine işaret etmek mümkün olsa da bu gerekçeyle platformun dışına çıkmak bizim faşist saldırılara karşı bir güçbirliği oluşturma önerimizle çelişen bir tutum oldu. Eğer platformdan ayrılmak gerekiyorduysa buna platformun şoven olup olmadığına bakarak değil platformun faşist saldırılara karşı bir güç birliği örme niyetinde olup olmadığına bakarak karar vermek gerekiyordu.

O nedenle bir sonraki toplantının başında söz isteyerek tutumumuzun yanlış olduğunu ifade edip özeleştiri verdik. Özeleştirimizde faşist saldırılara karşı bir ortaklık olabileceğini ve bu bakımdan platformu önemsediğimizi o nedenle bu saldırılara karşı birlikte durmak noktasında önerilerimizi tartıştırmak üzere platforma katılmak istediğimizi tekrar belirttik. Bu noktada platformun sosyal şoven olup olmadığı konusunda bir özeleştiri de veriyor musunuz diye sıkıştırıldık. Aynı zamanda platformun ortaya koyduğu siyasi çerçevenin altına da imzanızı atmış olacaksınız dendi. Bu noktada biz bu siyasi çerçevenin bizi bağlayamayacağını belirttik bu siyasi çerçevenin bizi ifade edemeyeceğini ifade ederek platformda yer almayacağımızı bildirdik.

Bundan sonra da platformda gözlemci olarak bulunmanıza da gerek yok denildi. HKM gibi bazı bileşenler de bizim gözlemci olarak kalabileceğimizi ve önerilerimizi de tartıştırabileceğimizi söylediler. Platform gözlemcilik statüsünü tartışmaya hazırlanırken biz böyle bir tartışmaya gerek olmadığını belirterek platformdan ayrıldık.

Bugünden bakıldığında bizim kendi önümüze koyduğumuz çizgiyi hakkıyla izleyemediğimiz bellidir. Platformlara yeterince hazırlıklı gidemeyişimiz ve bunun kavranamayışı nedeniyle yapmak istediğimiz anlaşılmadı. Bu daha çok platformun DEHAP’ın yanında durmasını sağlamak gibi bir yüzeysellikle kavrandı. Hâlbuki bizim asıl önemsediğimiz platformun nerede duracağından ziyade alanda faşist saldırılara karşı Kürt kitlesiyle birlikte durma gayretini de göstererek bir duruş sergilemesiydi, bunun illa DEHAP kortejinin arkası olması gerekmiyordu.

2005 1 Mayıs’ında devrimci güçlerin önündeki görevler açıktı:

Herşeyden önce burjuvazinin ezilenleri sindirmeye yönelik hamlesini boşa çıkarmak için işçi sınıfının en çok ezilen kesimlerini omuz omuza seferber etmeye önem verilmeliydi.

Madem saldırının hedef tahtasına Kürtler bahane edilerek devrimciler oturtulmuştu; o halde yapılması gereken ikinci şey hem varoşlarda hem de 1 Mayıs alanlarında Kürt kitleleriyle yanyana durmaktı.

1 Mayıs alanı işçi sınıfının en politikleşmiş kesimlerinin bir araya geldiği bir buluşma noktası olduğuna göre bu alanda kürsüyü sendika bürokratlarına teslim etmemek gerekiyordu. Bunun yolu 1 Mayıs alanında işçilere devrimcilerin sesini duyuracak alternatif bir kürsü oluşturmaktı.

Ancak önceden bu konuda bir ortaklık yakalanmış olsaydı devletin sağduyulu 1 Mayıs olarak geçiştirmek istediği 1 Mayısta devrimcilerin diri olduklarını, bu saldırılara karşı birlikte durma basireti gösterebildiklerini, varoşlarla hala bağlarının olduğunu ve bu kitlelerden güç alarak provokasyonlara karşı durabileceklerini göstermeleri mümkün olacaktı. Bu da bütün devrimci hareketin güç kazanacağı bir durumdu. Bu sağlanamamıştır.

Kuşkusuz devrimciler arasındaki güçbirliğinin sağlıklı bir temelde gerçekleşmesini engelleyen nedenler sadece devrimci akımların dar grupçu eğilimleri ve aralarındaki bazı derin ayrılıklar bulunmuyor.

Ta Mart-Mayıs sürecinin başında önlerine grupçuluğa karşı mücadelede enerjik, ilkeli fakat doktriner olmayan bir tutumun takipçisi olma görevini koyan KöZ’ün arkasında duran komünistler de, İstanbul’daki platform toplantıları somutluğunda gözlendiği gibi yer yer bu tutumlarını zayıflatan bir duruma düşmüşlerdir. Komünistler önümüzdeki dönemde de varoşlardan başlayarak devrimciler arasında güç birliği oluşturma yönündeki gayretlerini bu eksikliklerinden gerekli dersleri çıkararak sürdüreceklerdir.

İstanbul’dan komünistler

Paylaş