Soma Katliamı Çürüyen 12 Eylül Rejimi’nin Ürünüdür

0

[Aşağıdaki yazı ilk kez Komünist Köz gazetesinin Mayıs 2014 özel sayısında yayımlanmıştır.]

Tüm hasıraltı etme girişimlerine karşın, AKP’nin Tayyip Erdoğan’ın Soma katliamındaki sorumluluğunu gizlemesi mümkün olmadı. Bu durumda Erdoğan’ın kazanın ilk gününden itibaren maden sahiplerinin sözcüsüü gibi konuşmasının olduğu kadar Erdoğan karşıtı burjuva gazete ve televizyonların maden ruhsatlarının Erdoğan tarafından dağıtıldığını, madenlerin hükümet tarafından göstermelik bir biçimde denetlenmiş olduğunu, işletme sahibi Alp Gürkan’ın hükümetten teşvik aldığını incelikli bir şekilde kamuoyuna duyurmasının da rolü̈ var. AKP yönetimi de bu gerçeğin farkına varmış olduğundan kazanın ikinci gününden itibaren taktik değiştirerek patronu günah keçisi ilan etti, hatta Erdoğan’ı kurtarma kaygısıyla önce çalışma bakanının sonra da enerji bakanının kellelerinin verilebileceğini ima etmeye başladı. Görünen o ki bu taktik de işe yaramayacak. Halihazırda emekçilerin yarısının düşmanlığını kazanmış olan Erdoğan kendisini seçimlerde desteklemiş emekçilerin nezdinde de bir katil olarak itibar kaybedecek.

Erdoğan’ın Soma katliamındaki sorumluluğu 12 Eylül’ü unutturmamalı. Soma katliamı ve AKP hükümetinin sorumluluğu burjuva basını tarafından gözümüze sokuldukça Erdoğan’ın nasıl ve neden bu kadar pervasızca davrandığı sorusu yanıtsız kalmaktadır. Erdoğan’ın tek adamlığa hevesi, eleştiriye ve protestoya tahammülsüzlüğü öne çıkarıldıkça Soma’daki katliam ile bu katliamın asıl nedeni olan 12 Eylül düzeni arasındaki ilişki perdelendi. Bu perdeleme girişimi elbette şaşırtıcı değildi. Zira bugün Erdoğan’ın ayağını kaydırmaya çalışan CHP-Cemaat koalisyonu en az Erdoğan kadar 12 Eylül rejiminin ürünüdür. En az onun kadar bu rejimden besleniyorlar. Nitekim bugünkü Erdoğan karşıtı koalisyonun mimarı olan ABD’nin aynı zamanda 12 Eylül’ün mimarı olduğunu unutmamak gerekir.

12 Eylül Kürtlere olduğu kadar işçilere de düşman bir rejim kurdu. 12 Eylül karanlığının tek simgesi Diyarbakır Cezaevi değildi. 12 Eylül aynı zamanda “Bugüne kadar onlar güldü. Bundan sonra biz güleceğiz” diyen işveren sendikası başkanı Halit Narin’di. Kenan Evren’e “militan sendikacılara karşı uyanık olmanız gerekir” diye mektup yazan Vehbi Koç’tu. “Ben zenginleri severim” diyen Turgut Özal’dı. 12 Eylül rejimi bugün de işçileri kast ederek “ayaklar baş olursa kıyamet kopar” diyen Erdoğan’la sürüyor.

12 Eylül rejimi özelleştirme ve taşeronlaştırma demektir. Soma’daki katliam özelleştirme ve taşeronlaştırma sonucu gerçekleşti. Devlet işletmeleri maliyeti düşürüp, kârlılığı arttırmak için satılınca elbette işletmelerin yeni sahipleri maliyeti düşürmek için kendileri için en önemsiz masrafı kısıp iş güvencesine önem vermediler. Özelleştirme 12 Eylül’ün ilk icraatlarından biri oldu. Taşeronlaştırmaya hız kazandıran yasal altyapı da yine aynı dönemde hazırlandı. AKP’yi diğer 12 Eylül partilerinden ayıran fark özelleştirmelerin önceki dönemi kat be kat aşmış olması. AKP dönemine kadar toplam 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılmışken AKP hükümetinin ilk dokuz yılında bunun dört katından fazla, toplam 35 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.

12 Eylül sendikaları felç etti. Sendikalar Soma’nın öncesinde oldugu kadar sonrasında da etkisiz kaldılar. Soma sendikaların hükümetle kurdukları al gülüm ver gülüm iliskisini gözler önüne serdi.

Sendikaların bugün içinde bulundukları rezil durum da kendiliğinden yahut sendika bürokratlarının maharetiyle gerçekleşmedi. Binlerce devrimci işçiyi ve militan sendikacıyı hapse atan, grev hakkını kuşa çeviren, toplu sözleşmenin önüne işkolu barajları diken, işçinin aidatını maaşından otomatik olarak düşüp sendikaya teslim ederek sendikayla isçi arasındaki bağı koparan 12 Eylül rejimi, sendikaları patronların denetim aracı kıldı. İki yıl önce çıkardığı iş yasasında tüm bu başlıklarda hiçbir değişiklik yapmayıp Soma’nın ardından sendikacıları isçilerin kıyafetlerini denetlemedikleri için azarlayan Erdoğan da 12 Eylül rejiminin takipçisidir.

Soma’daki emekçilerin öfkesi 12 Eylül’ün sıkıyönetim önlemleriyle bastırıldı. AKP’nin Soma’daki tepkilerin önünü̈ kesmek için ilçeye giriş çıkısı yasakladı. İzmir’de, İstanbul’da her türden protestoyu yasakladı ve zor kullanarak dağıttı. Tüm bunlar 12 Eylül’ün ardından eylemlerin önünü̈ kesmek için uygulanan sıkıyönetim uygulamalarının örneklerinden başka bir şey değil. Başbakanı yuhalarsan tokadı yersin diyen Erdoğan’ın üslubu ise yine Kenan Evren’den miras.

Erdogan’ın tek adamlık hevesi 12 Eylül’den miras. Bugün çoklarına Erdoğan’ın kişisel bir kusuru olarak görünen “her şey benden sorulur” tavrı da esas olarak bir rejim sorunudur. 1982 Anayasası devlet iktidarını merkezîleştirmiş, tek kişinin eline almasına müsait bir hâle getirmiştir. Cumhurbaşkanlığına soyunmuş olan Erdoğan’ın “1982 Anayasası’ndaki yetkilerimin tümünü̈ kullanırım” demesi boşuna değildir.

Erdoğan’a karşı mücadele ancak 12 Eylül rejimine karsı mücadeleyle mümkündür. Zayıflayan, emekçiler nezdinde itibarını yitiren Erdoğan 12 Eylül rejiminin tüm koruyucu zırhlarını kullanıp özellikle de polisle sokakları kontrol altına alarak iktidarda kalmaya çalışıyor. Bu da daha fazla yasak, daha fazla baskı, daha fazla cinayet demek. Uğur Kurt Okmeydanı’nda Erdoğan’ın sokakları polisle kontrol altına alma taktiğinin bir sonucu olarak katledildi. Mahkemeler 12 Eylül’ün Devlet Güvenlik Mahkemelerine rahmet okutacak bir şekilde en ufak gösterilere bile ceza yağdırıyor. 12 Eylül’ün işçi ve Kürt düşmanı devlet düzeni değişmeden Erdoğan’dan kurtulmak ve yeni Erdoğanların gelmesini engellemek mümkün değildir.

Makyaj girişimleri 12 Eylül’ün halk düşmanı karakterini hafifletmez ağırlaştırır. AKP’nin son on yıllık pratiği bunun en iyi örneği. 12 Eylül Anayasası en çok AKP hükümeti dönemindeki düzenlemelerle değiştirdi. 12 Eylül’le birlikte çıkan yasalar en çok AKP döneminde yeniden düzenlendi. AKP 12 Eylül rejimini sermayenin ihtiyaçlarına göre rötuşladı. Tüm bu düzenlemelerden Kürtlerin payına düşen Roboski, işçilerin payına düşen Soma oldu. 12 Eylül rejimini ve anayasasını parça parça değiştirmek mümkün olmadığı için toptan yürürlükten kaldırmak gerekli.

Bugün bir kurucu meclise ihtiyaç var. 12 Eylül’ün kurumlarıyla 12 Eylül değişemez. 12 Eylül’ün sınırlarına göre çizilmiş bir meclis 12 Eylül’süz bir anayasa hazırlayamaz. Yeni bir anayasa ancak her türlü kısıtlamadan uzak bir şekilde çalışacak, rejimi değiştirmek için her türlü yetkiye sahip bir kurucu meclisle hazırlanabilir. Böyle bir meclis ise elbette 12 Eylül’ün siyasi parti kanunları ve seçim yasaklarıyla gidilecek bir seçim sonucu oluşturulamaz. Ancak her türden baraj ve yasak kaldırılırsa 12 Eylül rejimini ortadan kaldırabilecek bir kurucu meclis seçilebilir. Soma’da katledilen madenci kardeşlerimizin hesabını sormanın en iyi yolu bu katliamın hesabını AKP hükümetinden sormakla başlar, taşeronlaşmaya ve iş cinayetlerine son vermek için AKP ile birlikte 12 Eylül rejimini çöpe atmakla devam eder.

Soma’daki katliama karsı emekçiler arasında büyüyen öfke, toplumun tüm kesimlerinde biriken öfkeyle buluşup, AKP hükümetiyle birlikte 12 Eylül rejimine yöneldiği takdirde soğuyabilir. İş güvenliğini işçilerin denetimine emanet eden bir anayasanın hazırlanmasına bizzat emekçilerin temsilcileri katılabildiği takdirde ve ancak o zaman Soma’da katledilen madenci kardeşlerimiz öldükleriyle kalmadılar demeye yüzümüz olur.

12 Eylül Rejimi Çöpe!

Demokratik Anayasa İçin Kurucu Meclis

Yasaksız Barajsız Tehditsiz Seçim!

Paylaş