Susturamayacaklar, Susmayacağız!

0

[Aşağıdaki yazı Köz gazetesinin Temmuz-Ağustos 2001 sayısında yayımlanmıştır.]

Aralık zindan saldırısıyla ilgili resmi belgeler nihayet ortaya çıkmaya başladı. Hem bu belgeleri yayınlayan burjuva basın yayın organlarında hem de devrimci/sosyalist basında bu belgelerin hem devletin iç yüzünü hem de burjuva basınının iç yüzünü ortaya sermekte olduğunu ifade eden yazılar da peşinden geldi. Bu vesileyle bütün pisliklerin ortaya çıkması elbette komünistler için de önemli bir fırsattır. Alma bu gelişmeye bakıp, akıntıya kapılmamalı. Zira bugün basında yayınlanan belgelerle birlikte asıl açıklık kazandırılması gereken gerçeğin sadece burjuva basınının ne mal olduğu ile ilgili olduğunu sanmak yanılgı olur.

Bugün asıl peçesi indirilmesi gerekenler daha yakınımızda durmaktadır; ve bu tür vesilelerle devrimcileri daha yakından kuşatmaya hazırlanmaktadırlar. Söz konusu olan, 19 Aralık saldırısının ardından devrimci tutsaklarla devletin arasında bir başka tür tarafsızlık konumunda durmaya çalışan ve bunu yaparken de burjuva basını tarafından pompalanan resmi açıklamaları kendilerine kalkan eden reformist sosyalistlerle, insan hakları savunucuları, barolar vb.dir. Ne hikmetse, şimdi burjuva
basınında operasyon ile ilgili belgelerin yayınlanması en çok bunları harekete geçirmektedir. Devrimcilerin tanıklıkları ve açıklamalarını kaale almaktan kaçınan bu gibiler şimdi aynı gerçeklerin resmi belgelerle açıklanmasından güç alarak seslerini yükseltmeye ve inisiyatif kazanmaya yeltenmektedirler.

Doğrusu devrimci tutsakların onlarca ölüm ve bunu kat be kat aşan yaralı ve sakata rağmen üç mevsimi geride bırakan ölüm orucu ve açlık grevleriyle yanıtlamaya çalıştıkları F-Tipi saldırılarına karşı direnişin inisiyatifini düne kadar resmi ağızların borazanlığını yapan burjuva medyasının dümen suyunda gitmeyi tercih edenlerin eline geçmesi sırf onların gayretiyle olacak iş değildir. Bunun için devrimcilerin buna izin verecek bir yönelişin tuzağına basması gerekir.

Halbuki 19 Aralıkla ilgili resmi belgelerin bekletile bekletile ortaya çıkması ve önlenemez bir biçimde tepkilere neden olmasının zindanlarda yürütülen direnişin kimsenin ummadığı kadar uzun soluklu bir biçimde ve inanılmaz bir kararlılıkla sürdürülmesiyle yakından ilişkisi vardır.

Eğer bu direniş 19 Aralık saldırısı ile sona erdirilebilmiş olsaydı; hiç değilse F-Tipi zindanlara tıkılan devrimci tutsakların direnişi sürdürmesi önlenebilmiş olsaydı; işte o zaman 19 Aralık’la ilgili belgeler olayın üstü küllenmeye yüz tuttuğu koşullarda ortaya dökülüp güya yargıya intikal ettiriliyormuş gibi hasır altına gönderilebilecekti.

Operasyon zamanı ve izleyen süreçte sanılıyordu ki, ölüm oruçları kısa zamanda bitecek ve operasyonla ilgili belgeler vb. olayın külleri uçuştuktan sonra ortaya çıkarılıp bilinen usullerle rafa kaldırılacak. Bu maksatla otopsi raporları tutanaklar vb. aylarca ortaya konmadı; bekletildi. Çünkü hiç kimse bütün saldırı ve tecrit uygulamalarına karşılık zindan direnişlerinin bu kadar uzun süreceğini, üç mevsimi geride bırakıp bir yıla uzayabileceğini
hesaplamıyordu. Ama oldu; şimdi hem ölüm oruçları içeride ve dışarıda devam ediyor hem de operasyonla ilgili resmî belgeler artık ortaya dökülmek mecburiyeti doğuyor. İşte beklenmeyen ve tarafsızlık kılıfı altında iş görmeye alışmış olanları asıl rahatsız eden durum buradan kaynaklanmaktadır.

Bununla birlikte, «Osmanlıda oyun çok» deyişini hatırlatırcasına, hükümet resmi raporların ortaya çıkışıyla hemen hemen eş zamanlı yeni bir saldırı başlatmıştır. İçeride dizginleyemediği devrimcileri tahliye ederek teslim almaya çalışmaktadır. Bu çelişkili gibi görünen tutuma bakıp hafife almak ciddi bir yanılgı olur. Zira belleğini yitirmiş iyice zayıf düşmüş ve türlü hastalıkların pençesindeki devrimci direnişçileri ailelerinin kucağına bırakan bu saldırı en az 19 Aralıktaki kadar haince bir planı ifade etmektedir ve bununla o fizik saldırıdan daha etkili sonuçlar almayı beklemektedirler. Zira bu saldırı 19 Aralık’taki gibi, devrimcilerle devlet kuvvetlerinin doğrudan doğruya birbirleriyle çarpışmasına benzememektedir. Aksine bu manevrayla başka güçlerin devreye sokulması ve inisiyatif kazanması umulmaktadır. İçerideki direnişe doğrudan doğruya müdahale edemeyen reformistler, insan hakları savunucuları, hukukçular, sağlık kuruluşları vb. direnişlerini dışarıda da sürdürmeye gayret eden devrimci tutsakların ailelerini, yakınlarını da kuşatarak devreye girmenin yollarını aramaktadırlar.

Asıl tehlikeli tuzak tastamam burada kuruludur. Bu yakınlaşma vesilesiyle devrimciler bugüne kadar inanılmaz bir direngenlikle ve olağanüstü özverilerle sürdürülen direnişteki inisiyatifi elden kaçırmamaya her zamankinden fazla özen göstermek durumundadır.

Devrimciler «artık mücadelemiz kamuoyuna maloldu» gerekçesiyle ve daha kitlesel, daha «meşru» gibi görünen eylem biçimlerine meylederek inisiyatifi ellerinden kaçırırlarsa kurulan tuzak işlemeye başlar. Aileler, insan hakları savunucuları basamaklarından geçerek F-Tipine karşı mücadelenin inisiyatifinin reformistlerin eline geçmesine izin verilirse inisiyatifi devlet eline almış olur. Bu sarmalın ilk adımlarının neye benzediğini öğrenmek için yeni deneyimlere ihtiyaç yoktur. Bu noktadaki kritik eşik eylemlerde devrimcilerin kendi siyasal kimliklerini savunmaya ve bu kimlikleri her zamankinden fazla öne çıkarmaya gayret etmelidir.

Zaten siyasal kimliklerini yani devrimci kimliklerini korumak için direnenlerin hak ettikleri tutum da bu kimlikleri koruyarak direnişi büyütmektir. Aksine bu direnişi insan hakları ve demokrasi çerçevesine sokarak büyütmeye çalışmak hangi niyetle ve hangi yollardan geçilerek yapılırsa yapılsın zindan saldırısının arkasındaki tarafa katkı sunacaktır.

Komünistler F-Tipi saldırıları karşısındaki direnişin yol ve yöntemleri itibariyle yanlış bir çizgide yürütüldüğünü düşündükleri zaman bile kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda taraflarını şaşırmadan hareket ettiler. Bundan sonra da aynı taraflı tutumu sürdüreceklerdir. Bugün daima devletin haksız olduğu saptamasının kılavuzluk ettiği tutumun gereği, devrimcileri sözümona tarafsız olma iddiasındaki odaklara karşı uyarma konusunda her zamankinden daha titiz ve dikkatli bir müdahaleyi üstlenmektir. Adalet Bakanı yargıyı yanıltacak tarzda yayın yapmayın tehdidini savuruyor. Devrimciler bugüne kadar susmadılar. Bugünden sonra da susmayacaklardır. Ama daha önemlisi şimdiye kadar sus pus olanların hukuki süreçlerin ve burjuva medyanın açtığı kapılardan da yararlanarak öne çıkıp inisiyatif almasını önlemektir.

Paylaş