Koç Üniversitesi’nde direniş

0

Bu yazı Komünist KöZ Haziran 2013 sayısında yayımlanmıştır.

Koç Üniversitesi’nde ISS adlı taşeron firma altında çalışan 160 işçinin işten çıkarılmasıyla 2 Nisan’da başlayan direniş, işçilerin işlerine geri alınması ve daha önceden sahip olmadıkları birçok hakkın kazanılmasıyla 8 Nisan’da bitirildi. Üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerinin de katıldıkları direniş, bu özelliği ve görece kısa bir sürede elde edilen ve tek bir işçinin bile dışarıda bırakılmadığı,direnişe katılmayan işçileri de kapsayan kazanımlarıyla oldukça önemli bir deneyim oldu. Biz de bu sürecin ilerlemesinde ve örgütlenmesinde aktif bir biçimde rol aldık.

Sürecin Başlangıcı ve 1 Nisan’daki Eylem

Koç Üniversitesi işçilerinin işten çıkarılması süreci, işçilere üniversitenin ISS adlı taşeron firmayla sözleşmesinin 13 Mayıs’ta biteceği ve yenilenmeyeceğinin bildirilmesiyle başladı. Bu yüzden işçilere baskı ve tehdit yoluyla ISS’in İstanbul’un değişik yerlerinde hizmet verdiği firmalarda çalışmaları için sözleşmeler imzalatıldı. Zaten asgari ücrete çalışan, yapmaları gerekenden farklı ve fazla iş yaptırılan işçiler,İstanbul’un bir başka ucundaki yerlere sürülmek,yıllardır çalışmakta oldukları Koç Üniversitesi’nden koparılmak isteniyordu. İşçiler işsiz kalmakla evlerinden saatlerce uzak mesafelerde çalışmayı seçmek zorunda kalmışlardı.

Bu haberin alınması ve okulda yayılmasıyla işçilerin, öğrencilerin ve akademisyenlerin katılımıyla durumu değerlendirmek için bir toplantı yapıldı. Toplantıda esas muhatabın taşeron firma değil Koç Üniversitesi olduğu, taşeron sistemi varlığını korudukça bu tür olayların yaşanmasının doğal olduğu, bu sebeple de okula taşeron sistemini terk etmesi ve işten çıkarılan işçileri kadrolu olarak istihdam etmesi yönünde baskı uygulanacak bir mücadelenin gerekli olduğu konuşuldu. Bu doğrultuda bir kampanya başlatmak ve bunu olabildiğince duyurmak için 2 gün sonrasında (28 Mart) okul genelinin katılacağı bir forum düzenleme kararı alındı.

Bu sırada akademisyenler de işçilerin işten çıkarılmasını protesto eden bir imza metni kaleme aldılar. İşten çıkarılmaları protesto eden ve işçilerin kadrolu olarak istihdam edilmesini talep eden bir metni 179 akademisyen imzaladı. Metinde iki önemli vurgu vardı. Bunlardan birincisi kadro talebi, diğeriyse okuldan tüm çalışanların emeğine aynı derecede saygı gösterilmesinin istenmesiydi.

Toplantının ertesi günü Sarıyer Halkevi’nde bir işçi toplantısı yapıldı. 70 kadar Koç Üniversitesi işçisinin, öğrencilerin, akademisyenlerin ve avukatların katılımıyla gerçekleşen toplantıda işçilere içinde bulundukları durumdaki hakları anlatıldı, ancak kadrolu istihdam edilme mücadelesinin hukuksal bir mücadeleyle değil öğrencilerin ve akademisyenlerin de desteğiyle, sosyal bir mücadeleyle mümkün olduğu söylendi. Toplantı ‘Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz’ sloganıyla bitirildi ve işçilerin birlikte mücadele ederlerse kazanabileceklerine ikna olmaya başladıkları toplantı oldu.

28 Mart günü üniversitede Sevgi Gönül Oditoryumu’nda 400’ü aşkın işçi, akademisyen ve öğrencinin katılımıyla bir forum gerçekleştirildi. Toplantıda işçiler çalışma hayatları boyunca karşılaştıkları zorlukları, şimdi de maruz kaldıkları haksızlığı anlattılar. Söz alanların çoğu mücadelenin Koç Üniversitesi’nin işçileri taşeron altından değil kadrolu olarak çalıştırması için verilmesi gerektiğini savundu. Biz de bu yönde görüş belirttik. Ayrıca toplantıda birkaç kez dile getirilen hayalcilik suçlamalarına hakların ancak mücadele ederek kazanılabileceğini anlattık. Toplantıdan, 1 Nisan günü okulda bir eylem düzenlenmesi kararı çıktı. Eylemi örgütlemesi ve mücadeleye destek veren üniversite bileşenleri arasında koordinasyonu sağlaması için işçi, öğrenci ve akademisyenlerden oluşan bir komite seçildi.

Direnişin Başlangıcı

Eylemin ertesi günü önemli bir gelişme oldu ve üniversite ile taşeron firma arasında normal şartlarda 13 Mayıs’ta bitecek olan sözleşme 2 Nisan’da aniden feshedildi. İşçilere işten çıkarıldıkları evlerine dönerken teker teker servislere binen ISS görevlileri tarafından bildirildi. Bu, apaçık bir şekilde önceki günkü kitlesel eylemin okul yönetiminde yarattığı korku sonucunda apar topar alınmış bir karardı. Durumun işçilere üniversitede değil de servislerde bildirilmesiyse, daha sonra rektörün de bizzat itiraf edeceği üzere, okul içinde yeni bir eylemin fitilini ateşleme endişesindendi.

İşten çıkarıldıklarını öğrenen işçilerin bir kısmı üniversitenin 500 metre kadar ilerisinde servislerinden indiler. Olayın haberini alan bir grup akademisyen ve öğrenci de onların yanına geldi ve hep beraber okula yürüyüp, içeri girmeye çalışma ve yönetimden bir açıklama talep etme kararı alındı. Daha sonra direniş alanı haline gelecek olan Koç Üniversitesi kapısının önündeki alana gelindi, ancak işçilerin içeri girmesine güvenlik izin vermedi. Bunun üzerine üniversite önünde oturma eylemi başlatıldı ve bir açıklama için üniversite genel sekreterine gidildi. Giden arkadaşlar, genel sekreterden kapıya gelip işçilere yüz yüze bir açıklama yapmasını talep ettiler; fakat genel sekreterin buna yanıtı, bu işçilerin okulla artık bir alakası kalmadığı, bu yüzden okulun dışında kaldıkları sürece oradaki insanların istediklerini yapabilecekleri, üniversite yönetiminin bir açıklama yapmakla yükümlü olmadığı oldu.

Üniversite kapısının önünde direnişe başlayan kitlenin ilk planı bir süre orada bekleyip dağılmak, sonrasında sabah 7’de okula girmeye çalışıp içeri alınmadıklarına dair tutanak tutturmak üzere geri gelmekti. Ancak üniversitenin yeni anlaştığı taşeron firma işçilerini her an okula sokmaya çalışabileceği haberinin yayılması üzerine geceyi alanda geçirme kararı verildi. Üniversitenin dağcılık kulübü 5 adet çadır sağladı, ses sistemi getirildi, geceyi geçirecek kadar erzak temin edildi ve direniş resmen başlamış oldu. Güvenliğin kullandığı kulübedeki tuvalet ve elektriğin kullanılmasına başta izin verilmedi. Ama sonrasında işçilerin kararlılığı ve haklarını alana kadar hiçbir yere gitmedikleri anlaşılınca izin vermek zorunda kaldılar.

Eş zamanlı olarak gece yeni taşeron firmanın okula sokmak istediği işçilier bir kahvehanede topluca çay içerken öğrenciler tarafından tespit edildi. Öğrenciler servis otobüsünün başında nöbet tutmaya ve öğrencilerden kaçmaya çalışan otobüsü arabayla takip etmeye başladı. Gerek kapıda tutulan nöbet gerekse de öğrencilerin bu girişimi sonucunda taşeronun işçileri gece işe alma projesi suya düşmüş oldu.

Ertesi sabah (3 Nisan) işçi, öğretim görevlisi ve öğrencilerden oluşan bir eylem komitesi seçildi ve dışarıdan birçok kurumun da desteğiyle büyük bir eylem yapıldı. Sık sık ‘Yaşasın Sınıf Dayanışması’, ‘Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz’, ‘Herkese Eşitlik Herkese Kadro’ sloganları atıldı. Bir işçi temsilcisi basın açıklamasını okudu. Açıklamada işten çıkarılış biçiminin insanlık onuruna aykırılığına ve bütün çalışanlar Koç Üniversitesi’ne geri alınana kadar direnişin süreceğine vurgu yapıldı. HDK, EHP, TKP, CHP, Mayısta Yaşam Kooperatifi ve Halkevleri’nden temsilciler direnişe destek konuşmaları yaptılar.

Bu arada direnişin devamlılığı ve başarısı için çok kritik öneme sahip iki uygulama başlatıldı. Yeni taşeron firma işçilerinin okula girip iş başı yapmalarını engellemek için, bütün servis ve minibüslerde kimlik kontrolü yapıldı. Yeni işçilerin araçlardan inmesi sağlanarak işçilere direnişin sebebi ve amacı anlatıldı. Her seferinde de ikna edildiler ve geri döndüler. Ayrıca okulun etrafında ve Sarıyer’de devamlı devriye arabalar gezerek okula alternatif girişleri ve yeni taşeron işçilerini getiren servisleri aradılar. 30 kadar işçiyi taşıyan bir servis tespit ettiklerinde hemen bir komite oluşturuldu ve işçilerin hemen hepsinin Kürt olduklarının öğrenilmesi üzerine işçilere direnişin sebebi Kürtçe anlatıldı. Yeni işçiler ikna oldular ve böyle bir işverenin altında çalışmak istemediklerini söyleyerek geri döndüler. Direnişteki bu tavır, genel olarak bekleyip pasif bir durumda kalmaktansa müdahale edici tavrının bir örneğiydi. Tabii, bu durum üniversitede temizliğin durmasına ve okulun giderek kirlenmesine neden oldu. Bunun sonucuysa okul içinde direnişçilere karşı bir tepkinin oluşmasına neden olacaktı. Eylem komitesi böyle bir tepkiyi engellemek adına öğrenci ve akademisyenlerden oluşan grupların düzenli olarak okulda temizlik yapması kararını aldı. İlk temizlikten sonra da toplanan çöp poşetleri rektörlüğün kapısına kondu. Başlangıçta ‘Okulu temizlemek bizim işimiz değil! Okulu temizleyerek grev kırıcılığı yapıyoruz!’ türünden itirazlar hayli yaygın olsa da temizlik yapıldıkça öğrenciler yapılan işin politik ve propagandif önemini daha iyi kavradılar. Öğrenci ve öğretim üyelerince yürütülen temizlik faaliyeti hem okulun kirliliğinden doğan tepkinin azalmasını, hem de direnişe katılmayan öğrencilere direnişin ve temizliğin aksamasının gerçek sebebini anlatan bir propaganda faaliyetine olanak sağladı.

Üniversite Yönetiminin Masaya Oturmayı Kabul Edişi ve Müzakere Süreci

İşçilerin eylemi, okulda rektörün anti-demokratik ve dediğim dedikçi tutumlarından rahatsız olan akademisyen kitlesine de hakların ancak mücadeleyle alınacağını öğretmiş oldu. İşçilerin eyleminden sonra, o zamana kadar rektörün her talimatını sineye çekmiş akademisyen kitlesinin tepkisinde de bir patlama yaşandı. Akademisyenler işçilerin eyleminden de aldıkları cesaretle rektörü tüm öğretim üyeleriyle topluca görüşmeye davet ettiler. Ancak rektör bu talebi reddetti, bunun yerine öğretim görevlileriyle bölüm bölüm toplantı yapmayı planladığını belirtti. Rektör İşletme Bölümü’ndeki öğretim görevlilerinin bir kısmıyla toplantıdayken, direnişe destek veren akademisyenler rektörü görüşmeye zorlamak için toplantının yapıldığı odanın bütün çıkışlarını tuttular. Amaç, bu konuda sabıkalı olan rektörün akademisyenlerle görüşmemek için kaçmasını engellemekti. Öğretim görevlilerinin dışarıdaki işçilerden cesaret alan çabaları sonuç verdi ve rektör toplu olarak görüşmeyi kabul etti.

Rektörle akademisyenlerin yaptığı toplantıda, beklendiği üzere rektör sorulara tatminkar cevaplar veremedi. Sorumluluğun okulda değil taşeronda olduğunu ve kadrolu istihdama geçmenin mümkün olmadığını yinelemekle yetindi. Öğretim görevlileri de mesele eğer rektörün anlattığı gibiyse kapıya gelip bunu oradaki işçilere yüz yüze anlatmasının önünde nasıl bir engel olduğunu sordular. Rektörün buna cevabıysa kapıya gelip bir açıklama yapabileceği ancak önce ‘danışmanlarına sorması’ gerektiği oldu. 20 dakika sonra rektörün sözcülüğünü yapan öğrenci temsilcisi rektörün ‘hemen’ işçilerle konuşmak istediğini söyledi… Besbelli ki rektörün amacı öğrenci ve işçileri hazırlıksız yakalamaktı. Ancak komite bu hamleyi ‘o kadar kısa süre içerisinde alanın güvenliğini sağlayamayız’ diyerek boşa çıkardı. Ayrıca alanda üniversite bileşenlerinden olmayan insanların olmaması isteniyordu. Bu, elbette alanda bulunan siyasetlere yönelik bir hamleydi ve siyasetlerin hepsi sorumlu davranarak dışarıda durdular. Yine de siyasete ve örgütlülüğe karşı bu tavıra taviz vermemek, siyasetlerin temsilcilerinin de rektörün konuşması sırasında alanda olmaları konusunda diretmek gerekirdi.

İşçiler ve öğrenciler ayrı toplantılar yaparak rektöre sorulacak soruları belirlediler. Rektör alana gelmeden önce eylem komitesinin acemice bir kararla slogan atılmamasını söylemesi üzerine gergin bir bekleyiş alana hâkim oldu. Ama komite bu karardan kısa sürede döndü ve rektör beklenirken sloganlar ve müzik eşliğinde kitle yine kendine güvenen bir havaya büründü. Rektör alana gelince hemen kendisine formatı anlattık ve başka türlü bir formatı kabul etmeyeceğimizi yineledik. Rektör kendi açıklamasına başlamadan önce işçilerden ve öğrencilerden seçilen birer temsilci süreci kendi adlarına özetlemek ve toplantının amacına vurgu yapmak için konuşma yaptılar. Önemli bir nokta, kürsü hâkimiyetinin direnişçilerde olmasıydı, bu sayede rektörün toplantıyı oldu bittiye getirmesi engellendi. Rektör konuşmasında sürecin başından beri yönetim cephesinden duymaya alışkın olduğumuz argümanları tekrarladı. Taşeronun bir sosyal düzen sorunu olduğunu, okulun taşeronla çalışmama şansının olmadığını, zaten bütün benzer kurumların taşeronla çalıştığını anlattı. Bunların yanında işten çıkarılma biçiminin hatalı olduğunu kabul etti ve işçilerin yeni taşeron firmalara başvurabileceğini ancak taşeron firmaların işçileri istihdam edeceklerini garanti edemeyeceklerini belirtti. Rektör ‘İşe geri alınmaya dair umut mu veriyorsunuz yoksa

garanti mi ediyorsunuz?’ sorusuna cevap vermezken, bir öğrencinin rektörün konuşmasına istinaden sorduğu ‘Her yerde ifade özgürlüğü yasaklasa siz de mi yasaklayacaksınız?’ sorusu alanda alkışlandı. Rektör alanı terk ederken bu toplantının bir karar alma toplantısı olmadığı bir kez daha vurgulandı ve rektör alandan ‘Direne direne kazanacağız’ sloganıyla uğurlandı.

Ertesi gün (5 Nisan) Sarıyer Yaşam Platformu’ndan temsilciler genel sekreter Murat Halimoğlu’yla bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede genel sekreter işçilerin yeni taşerona alınabileceğini söyledi. Bu haberin alınmasının ardından eylem komitesi Halimoğlu’yla bir görüşme daha talep etti. Talep kabul gördü ancak genel sekreter sadece işçilerle görüşeceğini bildirdi. Bu apaçık bir şekilde toplantıya gelecek işçileri sindirme ve bölme amacıyla sürülen bir şarttı. İşçiler; akademisyen, öğrenci ve avukatların katılmayacağı bir toplantıyı katiyen kabul etmeme kararı aldı. Böyle bir müzakere toplantısına bütün direniş bileşenlerinden temsilcilerin katılması kararlaştırıldıktan sonra işçiler bir talep listesi hazırladılar ve belli önkoşulların kabul görmesi halinde taleplerin tartışılacağı müzakere masasına oturabileceklerini yönetime ilettiler. Önkoşullar ise taşeron firmanın hukuksuz bir biçimde dayattığı tazminat süresinin uzatılması ve okulun yeni taşeron firmanın işçilerini okula sokmaya çalışmayacağını garanti etmesiydi.

6 Nisan’da önkoşulların kabul edilmesiyle birlikte müzakere süreci başladı. Müzakerelerde kazanımlar elde edebilmek için, direniş alanındaki mücadele nin yoğunluğu, hem üniversite içine hem de dışına yapılan çağrılarla arttırılmaya çalışıldı. Müzakerenin başlamış olmasının okul yönetimine güven duyulabileceği anlamına gelmediği; kapı kontrolünün daha sıkı yapılması, her gün daha büyük bir kalabalığın daha örgütlü bir şekilde alanda durması gerektiği vurgulandı.

7 Nisan sabahı başlayan görüşmeler tüm gün devam etti, gece geç gelen haberle Koç Üniversitesi yönetimi ile anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Anlaşma sonucu isteyen tüm işçiler üniversitedeki işlerine geri dönme; puantaj kontrolünde insan onuruna yaraşır yöntemlere tabi tutulma; öğrenci, öğretim üyesi ve işçilerden oluşan bağımsız bir Taşeron Denetleme Komitesi kurulması; işçiler üzerindeki fazla iş yükünün azaltılması; kendi şikayet ve haberlerini yayınlyacakları bir pano hazırlama gibi kazanımlar elde ettiler. 24 talepten 18 tanesi kabul edildi, ancak kabul edilmeyen maddelerin daha çok işçi ve diğer Koç Üniverstesi bileşenlerinin okul içinde gerçekten eşit muamele görmelerine dair talepler olması yönetimin hala üniversite bileşenleri arasında sınıfsal ayrım çekmekte kararlı olduğunu gösterdi. Bu talepler kreş hakkı, kütüphane ve sosyal alanlardan faydalanma hakkı gibi taleplerdi; bunların dışında maaş talebi en baştan yönetim tarafından kırmızı çizgi olarak belirlenmiş ve o talepten vazgeçilmişti.

Yönetimle anlaşma haberinin gelmesi ile eylem alanı bayram havasına büründü. Ertesi gün imzaların da atılmasıyla tamamlanacak süreç için kutlama çağrısı yapıldı. Ancak sabah 11’e kadar imzalanması gereken sözleşmeye dair yönetim tarafından ses çıkmadığı gibi, müzakere komitesinin önüne iş güvencesine dair çok önemli bir maddenin de çıkartıldığı yeni bir sözleşme sunuldu. Taşeron firmanın değişmesi halinde çalışanların yeni taşerona devrini düzenleyen madde sözleşmeden çıkartılmıştı. Yönetimin anlaşmaya varılması ardından yaptığı bu geri hamle nedeniyle direnişe devam kararı alındı. Yönetimin anlaşmadan döndüğüne dair haberlerin büyük yankı uyarması üzerine çalışanların karşısına çıkamayan rektör yerine bir dekan yolladı ve dekan rektörün işçi devrinde kimsenin işten çıkarılmayacağına dair şeref sözü verdiğini açıkladı.

Direnişin Sonlandırılması

Yönetimin bu hamlesi karşısında nasıl devam edileceğine karar vermek için bir toplantı yapıldı. İşçilerin direnişe devam edip etmeme konusunda nihai kararı vereceği kapalı toplantılarından önce öğretim üyeleri, öğrenciler ve sendika temsilcileri bir durum değerlendirme toplantısında görüş belirttiler. Hakim görüş, artık direnişin sonlandırılması gerektiği; çünkü direniş üzerindeki baskıların giderek artmakta olduğu, devam edilmesi halinde elde edilmiş kazanımların kaybedilebileceği, bundan böyle okul içindeki mücadeleye yoğunlaşmak gerektiği oldu. Bu değerlendirme toplantısı öncesinde işçiler arasındaki genel hava iş güvencesi hakkındaki madde kabul edilene kadar direnişe devam etmek yönündeydi ancak işçiler haklı olarak direnişi sonlandırmaları için bu yoğunluktaki telkinleri artık öğretim görevlisi ve öğrenci cephesinden eskisi kadar destek alamayacakları şeklinde yorumladılar. Biz direnişin bitmemesi gerektiğini düşünüyorduk. Rektör bu kadar savunmasız durumdayken kazanımların daha da

arttırılabileceği fikrindeydik. Bu yöndeki görüşlerimizi dile getirdik. Ancak bu tartışmayı büyütmenin toplantıyı bölmekle ya da işçiler ve akademisyenler arasındaki güvensizliği büyütmekle sonuçlanacağını öngördüğümüzden bu tutumda diretmedik. Böyle bir propagandayı toplantı anında değil toplantıdan önce yapmak gerekiyordu. Bu eksikliğimizi toplantıya zarar vererek telafi etmek yanlış olurdu. Kapalı toplantıdan talepleri olduğu gibi kabul etme ve direnişi sonlandırma kararı çıktı. Koç Üniversitesi işçilerinin direnişi de bu şekilde işçilerin kadrolu olmasa da işlerine geri dönmesi ve sıraladığımız kazanımlarla bitmiş oldu.

Koç Üniversitesi’nden Komünistler

Paylaş