Bolşevikler Hangi Tartışmadan Geçerek 7 Kasım Gününe Geldiler?

0

86 yıl önceydi; Lenin, gizlenmekte olduğu Finlandiya’dan Bolşevik Parti Merkez Komitesi’ne gönderdiği mektupta şunları söyledi:

“Partinin görevini net bir biçimde ortaya koymak gerekir. Bugünkü görev Petrograd ve Moskova’da silahlı bir ayaklanmayı gerçekleştirmek, iktidarı ele geçirerek hükümeti alaşağı etmektir. Şimdi bunu basında açıkça dile getirmeden nasıl gerçekleştireceğimizi düşünmemiz gerekiyor. . . . Bolşeviklerin biçimsel bir çoğunluk sağlamalarını beklemek saflıktır. Hiçbir devrim bunu beklemez. Kerensky ve şürekası da beklemiyor ve Petrograd’ı düşmanlarına teslim etmeye hazırlanıyor. . . . Eğer iktidarı şimdi almazsak tarih bizi bağışlamaz. . . Moskova’da ve Petrograd’da iktidarı derhal ele geçirsek mutlaka ve tartışmasız bir biçimde kazanacağız.” (Rus takvimiyle 12-14 Eylül 1917 N. Lenin)

Bolşevik Parti’nin önder kadrosu içinde herkes o zaman Lenin’in bu kararlı tutumuyla hemfikir değildi.

Sonradan yazılan tarihçelerde genellikle Bolşeviklerin tek vücut halinde ve sanki tıkır tıkır işleyen bir mekanizma ile bu süreci aştıkları izlenimini doğuran bir tablo çizilir. En çok bilinen ise, «Zinovyev ve Kamenev’in ayaklanmaya karşı çıktıkları»dır. Bir de Troçki’nin tereddütlü tutumundan söz edilir. Doğrusu bu konuda bilinenler de çoğunlukla yarım yamalak ve üstün körüdür. Daha çok, sonradan Kamenev Zinovyev Troçki ve başkalarının nasıl «baştan beri hıyanet içinde olduklarını» göstermek üzere yayınlanan tahrifatlı yayınlardan beslenen eksik ve yanlış bilgilerdir.

Partinin en eski kadrolarından olan Zinovyev ve Kamenev’in Bolşeviklerin  7 Kasım günü için tasarladığı ayaklanmaya karşı tutum aldıkları doğrudur. Ama gerekçelerinin basit bir biçimde eylem kaçkınlığı yahut ürkeklikle izah edilebilecek türden gerekçeler olduğu o kadar doğru değildir.

Doğrusu hesaplı ve temkinli davranmaya alışmış pek çok devrimciden beklenebilecek tepkilerdi bunlar; zaten o zaman da çok yadırganmamıştı.

Bu tartışma basit ve teknik bir tartışma değildir. Aksine sınıf mücadelesinin dinamik bir süreç olarak kavranması ve öznel etkenin bu alandaki belirleyici rolünün altının çizilmesi için somut bir yöntem tartışmasını ifade eder. Bu bakımdan bir devrimin siyasal sorumluluğunu üstlenmeye talip devrimciler açısından paha biçilmez değerdedir.

Zinovyev ve Kamenev adeta bir laboratuar çalışması yapar gibi, sabit olgulardan ve somut verilerden hareket eden nesnel tahliller yapmaktaydı. Lenin ise devrimci partiyi ve eylemini de verilerin içinde belirleyici bir unsur olarak ele alıyordu. Böylece dinamik bir tahlilin parlak bir örneğini göstermekteydi. Bu anlamıyla Lenin’in Ekim Devrimi öncesinde Bolşevik Parti içinde yürüttüğü tartışmalar sınıf mücadelesine diyalektik ve devrimci bir yaklaşım tarzının somut bir sergilenişi hakkında canlı bir ders gibi alınmalıdır. Zaten siyasi tahlillerin içine öznel etkenin belirleyici rolünü katması Lenin’in Marksizme temel katkısının önemli bir boyutunu ifade etmektedir.

Ne var ki, o gün bugündür sözümona Leninizmin takipçisi olma iddiasında olanların çoğu, ya Zinovyev ve Kamenev gibi nesnelci ve kaderci bir tutumu benimsemektedir; yahut onların Lenin’e yakıştırmak istedikleri kof maceracılığın türlü örneklerini oluşturmaktadırlar.

Troçki Neye İtiraz Etmişti?

Bolşeviklerin arasına henüz katılmış olan Troçki Lenin’in önerisine itirazı ise daha farklı idi. Troçki esasen Lenin’in önerisine katılıyordu ama önerdiği zamanlamaya itiraz ediyordu. Onun önerisi Lenin’in vakit geçirmeden indirmek gerekir dediği darbeyi sovyet toplantısından sonra ve sovyetin onayını alarak yapma yönünde idi. Lenin ısrarla buna da itiraz etti.

Genellikle bu itirazın güvenlik gerekçesi ile ilgili olduğu sanılır ve savunulur. Lenin’in kaygıları arasında düşmanı uyandırmadan hareket etmenin de bulunduğu doğrudur. Nitekim MK’ya mektubunda «Şimdi bunu basında açıkça dile getirmeden nasıl gerçekleştireceğimizi düşünmemiz gerekiyor» demesine bakıldığında bunu görmek zor değil. Ama böyle bir tedbir önemli olsa da esas nokta burada aranmamalıdır. Zira eğer hükümete indirilecek darbenin açıktan açığa tartışılmasının bu planları deşifre ederek, eylemi riske sokacağı konusundaki kaygılar haklı bir endişeyi ifade etse de süreci belirleyen bir etken değildir. Böyle olmadığı somut olarak belli olmuştur.

Çünkü Zinovyev ve Kamenev’in Bolşeviklerin örgüt geleneğine damga vuran kuralları çiğneyerek, Gorki’nin yönettiği Menşevik gazeteye gönderdikleri bir yazıyla zaten Bolşeviklerin planı bir bakıma deşifre olmuştu. Yani tam da Lenin’in yapmamak gerekir dediği şey olmuştur. Buna rağmen, bu, eylemin kaderini belirleyen bir güvenlik açığı olmamıştır. O halde Lenin’in temel itirazının burada olduğu düşünülse bile bunun yersiz olduğu görülmüştür.

Kaldı ki, Bolşevikler bir anlamda zaten göstere göstere gelmekteydiler. Askeri Devrimci Komite kuruluyor Aurora Zırhlısı Kışlık Saray’ın penceresinin dibine yerleşiyorken, Kerensky’nin Bolşeviklerin planlarını öğrenmek için sovyet toplantısına ajan sokmayı beklemeyeceği besbelliydi. Demek ki Lenin’in Troçki’nin önerisine itirazının asıl gerekçesi burada olmasa gerektir.

O halde Kışlık Saray baskınının sovyet toplantısından önce veya sonra olması konusu neden önemliydi ve neden Lenin Merkez Komite’de hassas bir denge olduğu halde, böyle ayrıntı gibi görünen bir konuda Troçki ile zıtlaştı?

Doğrusu Troçki’nin niçin hükümeti teslim alma kararının sovyet toplantısında alınmasında ısrar ettiği daha açık ve seçik olsa da Lenin’in ısrarı o kadar net kavranmış değildir.

Troçki zaten oldum olası sınıfın genel kitlesinden bağımsız bir devrimci partinin önemini kavramadığı için, hem Bolşeviklerden hem Menşeviklerden ayrı durmuş, zaman zaman yayın çevreleri içinde yer almış örgütler arası platformlarda boy göstermiş olsa bile, somut olarak bir parti içinde, parti örgütlerinden birinde bilfiil çalışarak (yani Lenin’in üyelik tanımına uygun biçimde) yer almamıştı. Ekim Devrimi’ne çeyrek kala katıldığı Bolşevik Parti onun içinde yer aldığı ilk devrimci parti idi; Troçki’nin mensubu olduğu tek devrimci parti de o oldu.

Bu açıdan bakıldığında Troçki’nin neden burjuva hükümetinin alaşağı edilmesi eylemine Bolşevik Parti Merkez Komitesi’nde değil, sovyet toplantısında karar verilmesinde ısrar ettiği anlaşılmaz değildir.

Aslında Troçki hem Merkez Komite’den bu kararın çıkmasını hem de Sovyet toplantısında onaylanmasını savunmuştu. Bu da tipik bir merkezci tutum idi ve Troçki’nin şahsinda bu orta yolcu tutum ne ilk örneği idi ne de sonuncusu oldu.

Troçki Bolşeviklerin hükümeti teslim almak üzere karar almasını savunurken, bu kararı zaten Bolşeviklerin çoğunlukta olduğu ve kendisinin de başkanlık ettiği sovyete onaylatmayı öneriyordu. Hem bu çoğunluğa, hem de ikna yeteneğine güvenerek Sovyetten onay çıkacağını çantada keklik gibi görüyordu. Yanılıyordu. Bu tutum,  siyasete idari açıdan bakan bir bakış açısını yansıtan ve Troçki’ye mahsus olmayan yaygın bir yanılgının ifadesi idi. Nitekim daha sonra pek çok başka örnekte bambaşka kalkış noktalarından hareket edenlerin benzer kaygılarla hareket ettiği ve bu gibi her bir örneğin kaçırılan önemli fırsatları ifade ettiği görülecekti.

Neyse ki, Troçki’nin yanıldığını Rusya’da görmek gerekmedi. Çünkü Lenin’in görüşü güçlükle de olsa Bolşevik Parti’nin kararı haline gelmiş ve Ekim Devrimi’nin zaferi güvence altına alınmıştı. Buna karşılık Troçki’nin kaygılarının bir benzeri ile davranınca ne olacağı ilk kez Almanya’da 1923’te yaşanan trajik deneyimle kanıtlandı.

Troçki de SBKP yayını olarak yayınlanan son kitabı olan «Ekim Dersleri»nde bu örneği değerlendirirken Ekim derslerinin yeterince bilince çıkarılmayışının bir sonucu olarak yorumladı.

Ne var ki, bu önemli kitabında, Alman Devrimi’nin yenilgisine neden olan hatanın 1917 10 Ekiminde kendisinin savunduğu tutumla benzerliğini söylemeyip, sadece Zinovyev ve Kamenev’in tereddütlü tutumuna dikkat çekmeyi tercih etti. Bunun o zaman kendisinin karşı karşıya bulunduğu parti içi sorunlar nedeniyle anlaşılır bir yanı olsa da «Ekim Dersleri»nin gerektiği gibi çıkarılmasına kendi eliyle engel olmuş olduğu da bir olgudur. O gün bugündür kendilerini Troçkist olarak tanımlayan yahut tanımlamayan pek çok devrimci bu hatayı değişik biçimlerde tekrarlamaktadır. Üstelik Zinovyev ve Kamenev’in tereddütlerini, yahut onların kaygı duyduğu maceracı tutumu tekrarlama konusunda ısrarlı olanlar da az değildir.

Çoktandır asıl eksikliği duyulan Lenin’in cüretli devrimci tutumunu izleyen bir partidir. Bu nedenle Lenin’in tutumunu yeniden ve tekrar tekrar bilince çıkarmakta yarar var.

Lenin’in Tutumu

Troçki’nin tutumunu partinin rolünü önemsememek ve sovyetinkini abartmak olarak yorumlayanlar az değildir. İster benimseyerek ister yermek için olsun Lenin’in yaklaşımını ise, sovyeti ve kitleleri kaale almayan kendi başına buyruk bir tutum olarak algılayanlar da onlardan aşağı kalmaz. Oysa Lenin’in Bolşeviklerin sorumluluğunu kendi başlarına üstlenerek ve sovyete danışmadan Kerensky hükümetini devirmeye karar vermeleri gerektiği hakkındaki vurgusu kitleleri ve sovyeti önemsemeyişinden değildi. Aksine, bu tutum sınıf bilincinin gelişimi hakkındaki saptamalarının ve işçi sınıfına devrimci sınıf bilincinin «teorik olmaktan çok pratik» bir yoldan aktarılabileceğine ilişkin kavrayışının bir ifadesidir. Aynı zamanda işçi hareketi içindeki burjuva siyaseti demek olan oportünizme karşı mücadeleye bakış açısıyla da ilişkilidir.

Bir bakıma Bolşevik Parti’nin yıllar boyu sürdürdüğü siyasal faaliyetin billurlaşmış bir biçimde iktidarın ele geçirilmesi noktasında somutlanması olarak görülmelidir bu. Özetle ifade etmek gerekirse, işçi sınıfının eylem içinde ve görerek bilinçlendiğinin farkında olmak ve oportünizme karşı ideolojik mücadelenin yetmeyeceğini ve politik olarak alt edilmesi gerektiği hakkındaki kavrayış yansımaktadır bu tutuma.

Genellikle gözden kaçırılan bir olguyu tam burada hatırlatmak gerekir. 7 Kasım günü Bolşeviklerin tutukladıkları hükümet ne çarın ne de has burjuva partilerinin doğrudan temsilcilerinden oluşuyordu. Kerensky sosyalist devrimcilerin temsilcisi idi hükümette yıllarca yeraltında mücadele etmiş menşevik ve sosyalist bakanlar vardı. Ve bu hükümet devrime sahip çıkma iddiasındaki Kurucu Meclis’in hükümeti idi, hükümeti oluşturanlar aynı zamanda yakın zamana kadar sovyetlerde çoğunluğu oluşturan partilerin temsilcileri idi.

Nitekim Bolşeviklerin bir darbe ile alaşağı ettikleri oportünistlerin Almanya’daki kopyaları 1918 yılında kendileri karşısında tereddütlü davranan ve oportünizmi alt etmek için yığınların kendiliğinden yükselişinden medet uman Luxembourg ve arkadaşlarını da katlederek Alman Devrimi’nin önünü kestiler. Lenin’in acilen hareket etmek gerektiği konusundaki ısrarındaki haklılığı sonradan bu örnekle kanıtlanmış oldu.

Bu gözle bakıldığında Bolşeviklerin bu hükümete karşı kendi başlarına hareket etme zorunluluğu daha berrak biçimde şekillenir. Söz konusu olan kitleler üzerinde siyasal bir nüfuzu bulunan ve sosyalist kisvesi altındaki oportünistlerin devrimci yükselişin sağladığı elverişli iklimde ama devrimci partinin bağımsız eylemiyle alaşağı edilmesidir.

Yıllar boyu hükümeti oluşturan ve destekleyen akımlarla tek başına, hem ideolojik hem politik bir mücadele yürütmüş olan Bolşeviklerin bu hükümete karşı da bağımsız bir eylem tasarlamasından daha tabii ne olabilirdi.

Bolşevikler oportünistlerle merkezcilerden olduğu kadar, bunların etki alanındaki yığınlardan da kendini ayırt eden bir partiyi temsil ediyorlardı. Bu ayrımın isabetini savaşla birlikte daha net bir biçimde bilince çıkarmışlardı. Bu ayrımın anlam ve önemi en iyi 1917 Ekimi’ne gelen süreçte görüldü ve Lenin’in ısrarı ile benimsenen tutumda ifadesini buldu.

Bu açıdan bakıldığında Bolşevikler bu kararları ile oportünizme son darbeyi indirerek o güne kadarki mücadelelerini noktalamıştılar. Öte yandan Lenin’in sovyete danışmadan Bolşeviklerin kendi kararlarıyla hükümeti teslim almalarında ısrar etmesinin bir nedeni de işçi sınıfının bilinçlenmesine ilişkin saptamalarında yatmaktadır.

Eğer 7 Kasım günü önce sovyet toplantısında ayaklanma sorunu tartışılsaydı, büyük olasılıkla aleyhte bir karar çıkacaktı. Zira Bolşeviklerin merkez komitesinde bile bu konuda tereddütlü insanlar olduğuna göre sovyet içinde tereddüt ve kuşku ile davrananlar haydi haydi olacaktı. Hele Zinovyev ve Kamenev gibi birkaç kişi çıkıp, koşulların elverişsizliğinden Bolşeviklerin yeterince güçlü olmadığından ve düşmanın hâlâ güçlü olduğundan filan söz eden konuşmalar yapsalardı, sovyetin bolşeviklerin önerisini reddetme olasılığının yüksek olduğunu tahmin etmek zor değil.

Buna karşılık hükümeti teslim aldıklarını ilan etmek üzere sovyet toplantısına gelen bolşeviklerin alkışlarla karşılanacağını da tahmin etmek zor olmamalı.

Nitekim tastamam öyle oldu. Lenin’in cüretkar planını benimseyen Bolşevikler ilk sovyet cumhuriyetinin temellerinin atılmasına öncülük ettiler. Ama bu örnek o dönem aynı nesnel koşulların damgasını taşıyan başka Avrupa ülkelerinde tekrarlanamadı. O günlerden beri bolşeviklerden daha yükseğe  erişen bir devrimci akım da görülmedi.

 

Paylaş