YÜZÜNCÜ YILINDA PASKALYA AYAKLANMASI BUGÜN NE ANLAM İFADE EDİYOR?

0

[Bu yazı Komünist KöZ Gazetesinin Mayıs 2016 tarihli 10. (105) sayısında yayımlanmıştır.]

YÜZÜNCÜ YILINDA PASKALYA AYAKLANMASI BUGÜN NE ANLAM İFADE EDİYOR?

“Her şey değişti, değişti tümüyle:

Korkunç bir güzellik doğdu.”

İrlandalı şair ve oyun yazarı William ButlerYeats’in “Easter 1916 / Paskalya 1916” şiirinin dizelerine yansıyan Paskalya Ayaklanması 20. yüzyılın proleter devrimler kadar ulusal kurtuluş mücadeleleri çağı olacağını müjdeleyen bir işaret fişeği olarak yüzyılın ilk çeyreğinde, tarihin ilk büyük emperyalist paylaşım savaşının tam ortasında, tarihin o ana dek gördüğü en büyük emperyalist devletin sınırları içerisinde patlak verdi.

Gizli faaliyet yürüten İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (IRB), I. Cihan Harbi’nin patlak vermesi ile Britanya’nın savaş halinde olmasını bir fırsat olarak değerlendirerek İrlanda’yı bağımsız kılacak bir başkaldırıyı tasarlamaya başlamıştı. Aynı teşkilat, Britanya sömürgeciliğinin adadaki hâkimiyetini sürdürmek için 1913’te kurulan karşı-devrimci Ulster Gönüllü Birliği adındaki paramiliter güce karşı, Patrick Henry Pearse’ün önderlik ettiği İrlanda milliyetçilerinden müteşekkil İrlanda Gönüllüleri adlı bir silahlı örgütlenmeye de ön ayak olmuştu.

IRB’nin ayaklanma planlarından bağımsız olarak, sosyalist sendikacı James Connolly’nin başını çektiği, sosyalistler ve sendikalı işçilerden oluşan, nispeten daha küçük bir örgütlenme olan İrlanda Yurttaşlar Ordusu’nun da ayaklanma hazırlığı içerisinde olduğu anlaşılınca bu örgütlenmeler girişimlerini ortaklaştırmak üzere bir araya geldiler.

James Connolly, 1916 yılının Ocak ayında IRB’nin oluşturduğu Askeri Komite’nin altıncı üyesi oldu ve 1916 yılının Paskalya Yortusu’nda gerçekleştirilecek bir ayaklanma için karar alınarak, ayaklanmanın teknik hazırlığı için yürütülen çalışmalar hızlandırıldı.

İrlanda’da yüzyıllardır süren İngiliz hâkimiyetine, yani “üzerinde güneş batmayan” Britanya İmparatorluğu’na karşı 1916 yılının Paskalya Yortusu’na denk gelen 24 Nisan günü silahlı ayaklanma başladı. Yaklaşık 1500 kişilik bir silahlı güçle Dublin’deki kilit noktaları ele geçiren cumhuriyetçi İrlandalı isyancılar, işgalci Britanya Ordusu’nun burnunun dibinde, ele geçirdikleri Genel Posta İdaresi’nde cumhuriyetçi İrlanda bayraklarını göndere çekip, Hearse’ün aynı binanın merdivenlerinde okuduğu bildirge ile İrlanda Cumhuriyeti’ni ilan ettiler.

Ayaklanma Dublin dışında bir dizi kentte de karşılık bulmasına karşın bunlar ayaklanmanın genişlemesi ve yayılması açısından yetersiz girişimler olarak kaldı. İngilizler’e karşı ancak Dublin’de bir varlık sergilenebildi. Ayaklanmaya tümüyle hazırlıksız yakalanan işgalci Britanya Ordusu’nun toparlanıp koordine olması ve kente takviye birlikler yığması günler aldı. İsyancıların tuttuğu noktalar ve barikatların düşmesi ise ancak ayaklanmanın başladığı pazartesi gününden hafta sonuna kadar mevcudu 16 bin kişiye çıkan Britanyalı askeri kıtaların ve topçu birliklerinin kenti bombalaması ile mümkün oldu.

Altı gün süren ayaklanma boyunca çoğunluğu sivil yaklaşık 500 kişi yaşamını yitirdi. Britanya Ordusu’nun açtığı top ateşi ile can veren 250’yi aşkın sivilin ardından en çok kaybı 150 kayıpla Britanya Ordusu ve Kraliyet’e bağlı polis birlikleri verdi. İrlandalı Cumhuriyetçiler 90’a yakın kayıp verdiler. Aşağı yukarı aynı günlerde, Almanlara karşı Britanya İmparatorluğu tarafından silah altına alınan ve kendilerini sömürge haline getiren devletin saflarında çarpışmak zorunda kalan İrlandalı binlerce askerden 570’i, ayaklanmanın patlak verdiği aynı hafta içerisinde Kıta Avrupası’nda süre giden emperyalist savaşın Batı Cephesi’ndeki siperlerde can veriyordu. Paskalya Ayaklanması’nda cumhuriyetçi İrlandalıların katlandığı kayıplar, İngiliz sömürgeciliğine ve emperyalistler arasındaki savaşa ödenen bedelin yanında okyanusta yalnızca bir damla gibi kalıyordu.

Ayaklanmanın başlangıcından itibaren İngilizler tarafından sıkıyönetim ilan edilmiş ve ayaklanmanın bastırılmasından sonra da sürdürülmüştü. Ayaklanma ardından ele geçirilen, aralarında Patrick Hearse ve James Connolly’nin de bulunduğu ayaklanmanın liderleri Mayıs ayında hızla askeri mahkemelerde yargılanarak idama mahkûm edildiler. Ayaklanmanın önderlerinden 15’i Mayıs ayında, biri Ağustos ayında idam edildi. Ağır yaralı olarak ele geçirilebilen James Connolly infaz mangasının karşısına sedye ile getirilip, bir sandalyeye bağlanarak infaz edildi.

Ayaklanma yenilgiye uğrasa da çaktığı kıvılcım, sönmek bir yana 1919-1921 yılları arasında İrlanda Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile sonuçlanan Bağımsızlık Savaşı’nın fitilini ateşlemiş oldu. Emperyalist bir savaşın sürdürücüsü Britanya İmparatorluğu kendi cephe gerisinde tarihinin en büyük isyanlarından biri ile yüz yüze kaldı. Birleşik Krallık haline dönüşen imparatorluk bugün dahi hâkimiyetini sürdürdüğü adanın kuzeyinde Paskalya Ayaklanması’nın yarattığı özgürlük rüzgârı ile boğuşmak zorunda kalıyor.

20. yüzyıl erken patlak vermiş, yarım kalmış, hazırlıksız yakalanılmış, yenilmiş ayaklanmalar kadar muzaffer devrimlere de tanıklık etti. Ekim Devrimi’ne önderlik eden Bolşevikler kendi bulundukları topraklarda İrlanda’daki ulusla kurtuluş mücadelesinin egemen devletler karşısında taşıdığı yıkıcı gücü ve devrimci potansiyeli görmüşlerdi. Bolşevikler, daha 19. yüzyılda Marx ve Engels’in bilince çıkarttığı görüşlerle, Engels’in formüle ettiği biçimiyle “başkasını ezen bir ulusun özgür olamayacağı” perspektifi ile ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı için verdiği mücadeleleri devrim mücadelesinin esaslı bir parçası olarak kavradılar ve sahiplendiler.

Tıpkı 20. yüzyılın başında olduğu gibi, emperyalist paylaşım savaşlarının ve bununla birlikte ezilenlerin ayaklanmalarının ve ulusal kurutuluş mücadelelerinin damgasını vurduğu bir dönemden geçerken, Paskalya Ayaklanması’nın yüzüncü yıl dönümünde bu ayaklanmayı aratmayan bir başkaldırı ve iç savaş Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde, Kuzey Kürdistan’da bütün yakıcılığı ile yaşanmaya devam ediyor. Tüm çabalarına, gönderdikleri özel birliklere, gerçekleştirilen katliam ve yıkımlara rağmen devlet kendini Sur’dan Cizre’ye, Silopi’den İdil’e, Nusaybin’den Gever’e güvende ve rahat hissedemiyor. Bilakis giderek bataklığa batıldığı görüşü yaygınlık kazanıyor. Büyüklüğü ve çapını gizleyemediği bir başkaldırı ile boğuşan Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde bulunduğu rejim krizini derinleştirmekten başka bir işe yaramayan taktiklerle bulunduğu zemini zayıflatıyor. Bununla birlikte kurulan barikatlar, emekçilerin kitlesel bir seferberliği ile pekiştirilip güçlendirilmediği; yayılıp büyütülmediği, devrimci bir önderlikle buluşamadığı ölçüde ise isyanın bayrağı muzaffer bir bayrak olarak göndere çekilemiyor, ezilenlerin özgürlüğünü henüz muştulamıyor.

Bu gelişmelerin ışığında; Marx ve Engels’in ulusal meseleye dair bilince çıkarttıkları görüşler ve Paskalya Ayaklanması’ndan Bolşeviklerin çıkarttığı dersler ise, yaşadığımız topraklarda bugün dahi komünistlerin elinde bir silah olarak kuşanılmayı ve ezen ulus devletlerine karşı kullanılmayı bekliyor.

Paylaş