Ulucanlar Saldırısının 5. Yılında Devrimci Bir Muhasebe İhtiyacı

0

Bu yazı Ekim 2004 Tarihli Proleter Devrimci KöZ’ün 22. sayısında yayımlanmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden günümüze cezaevlerindeki devrimci tutsaklara yönelik saldırı­lar aralıksız sürmüştür. Burjuvazi devrimci harekete yönelik saldırıla­rını dışarıda olduğu gibi içeride de sürdürmüş devrimci tutsaklar da bu saldırılara çeşitli düzeylerde yanıtlar vermişlerdir.

Devletin, 12 Eylül askeri darbesinin ardından 84 yılında başlattığı cezaevi saldırıları 19 Aralık saldırısıyla doruk noktasına ulaştı. Tek Tip Elbise saldırısıyla başlayan devrimci tutsaklara yönelik saldırılar her defasında devrimci tutsakların direnişleriyle karşılaştı. 91’deki Eskişehir tabutluğunun açılması, 95’de Buca cezaevine saldırı, 96’da Ümraniye ve Diyerbekir cezaevi saldırıları, M. Ağar’ın adalet bakanı olduğu dönemde hazırladığı Mayıs genelgesinin ardından başlayan ölüm orucu direnişleri bu saldırıla­rın dışarıya yansıyanlarıdır.

Ulucanlar saldırısı da bu saldırıla­rın dönüm noktalarından biridir. Bu saldırıyla devlet devrimci tutsakların cezaevlerindeki kaza­nım­larına topyekün bir saldırının stardını vermiştir. Bu saldırının ardından başlayan F tipi saldırısı da bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Ulucanlar saldırısın­dan 1 yıl sonra gerçekleşen 19 Aralık saldırısıyla tutsakları F tipi hücrelere atarak devlet, kendi açısından sorun olarak gördüğü ‘cezaevleri sorunu’ bitirmiştir. AB sürecine cezaevleri sorununu çözerek giren devlet, dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit’in ağzından bunu sözlerle ifade etmiştir; “hapishanelere hakim olamayan dışarıya hakim olamaz”. Devlet, Kürt hareketi ve devrimci harekete seçmeli bir terör uygulamadan yol alamayacağını fark etmiş ve bu yolda her türlü yöntemi mübah saymıştır.

Burjuva devlet cephesinde durum buyken devrimci tutsaklar cephesinde ise bu saldırılara karşı koyuştaki kararlılık ve direniş geleneği sürdürülmüş dünya devrimci hareket tarihinde, en uzun direnişlerinden birine imza atılmış­tır.

Bugün devrimcilerin kanlarıyla kazandıkları cezaevi mevzileri düşmanın eline geçmiştir. Düşma­nın saldırısına direngen bir savun­ma ile karşılık verilmesine, onlarca devrimci tutsağın diri diri yakılması veya kurşunlanması sonucu eldeki mevziler kaybedildi. Bugün halen sürmekte olan ölüm oruçları direnişi dışarıdaki sessizlik nedeniyle sonuçsuz kalmakta ve görünen odur ki hazırlığı yapılan yeni saldırıları göğüslemek yine devrimci tutsaklara düşmektedir. 4 yıldır süren ölüm oruçlarının gösterdiği gibi devrimci tutsaklar üzerine düşeni fazlasıyla yapmakta ama bu saldırıları püskürtmek için tek başına tutsakların direnişleri yetmemektedir. Ulucanlar saldırısın­da 10 devrimcinin aramızdan ayrılmasının ardından 19 Aralık’dan bu yana 117 ölüm orucu direnişçisi aramızdan ayrılmış, 600 devrimci tutsak sakat kalmıştır.

Saldırı bugün yeni biçimlerle devam ediyor devlet bugünlerde mecliste görüşülen yeni yasa tasarısı ile yeni saldırılara hazırlanı­yor. Ceza İnfaz Yasası ile tek tip elbise giymeye ve zorunlu çalıştırmaya yol açacak yasal düzenlemeler yapıyor. Devletin teslim alamadığı devrimci iradeyi teslim alabilmek için her yolu kullanacağı kesin.

Dünde olduğu gibi bugünde dışarıya düşen görev hücre saldırısına ve yeni saldırılara karşı devrimci tutsakların yükünü omuz­la­mak­tır. Bu yükü paylaşabil­mek için dünün eksiklerinin hesabını çıkartmak gerekiyor birkez daha saldırıyla karşı karşıyayken eksik bırakılmış bir muhasebenin derslerinden yoksun bir durumda bu saldırıları göğslememek yükü tek başına devrimci tutsaklara bırakmamak için yapılması gerekenleri yapmak çıkarılması gereken dersleri çıkartmak gerekiyor.

Nasıl Bir Muhasebe

Bugün çıkarılması gereken muhasebe geride bıraktığımız süreç içerisinde izlenen siyasi taktikleri eleştiriye tabi tutmalı, yeni bir siyaset tarzının ortaya çıkmasına hizmet etmelidir. Bu amaca hizmet edebilmesi için yapılan yanlışları somut olarak ortaya koyabilmeli, muhataplarına lafazanlık değil somut öneriler sunabilmelidir. Devrimci hareketin neler yapıp nelerden kaçınması gerektiğini somut bir biçimde ifade edebilmelidir.

Devrimci hareket süreç boyunca nasıl bir tutum izleseydi bugün gelinen noktadan daha ileri bir noktada olacaktı? Elindeki güçleri nerelere sevk etseydi, onların önlerine ne gibi görevler koysaydı süreci kazanmak mümkün olabilir­di? Devrimci bir muhasebe bu sorulara yanıt vermelidir.

Bu yüzden devrimcilerin ellerinin altındaki siyasi kapasiteyi harekete geçiriş tarzını eleştirmelidir. Yoksa “devrimcilerin işçi sınıfı içinde örgütlü olmadıkları için mevzilerin­den geri düştüğü” gibi doğru ama pratikte hiçbir değeri olmayan belirlemeler yapmak devrimci bir muhasebe çıkarmak anlamına gelmez.

Ölüm orucu eylemi saldırı karşısında hiçbir şey yapmadan onu kabullenmek yerine, doğru bulunduğu ifade edilen bir eylem biçiminin hayata geçirilmesi demekti. Bu eylemde muhasebe sürecinin devrimciler hanesinde bir bozulmaya neden olacağı ortadadır. Ancak bu süreçten şu nokta öne çıkarılmalıdır. Her şeyin dibe vurduğu, devrimciliğin imrenilesi bir tutum olarak görülmediği bir süreçte bu eyleme katılanlar, devrim davasının uğruna ölünebilecek tek dava olduğunu gösterdiler. Kendine iyi bakmanın revaçta olduğu günümüzde savundukları değerler için yaşamla­rını ortaya koydular. Bu eylemde ortaya konan bu devrimci irade sahiplenilmelidir. Eskisini aşacak türde devrimci bir hat ancak bu iradeyi devralanlar tarafından yaratılacaktır. Eyleme katılan devrimciler yeni kuşaklara teslim olmayan, direngen bir miras devretmiştir. Bu mirası küçümse­yen, gösterilen devrimci iradeyi önemsiz sayan her türlü tutum devrimci değil reformist bir mecrada şekillenecektir.

İşte bu bilinçle ve çuvaldızı elden bırakmamak kaydıyla komünistler gerek diğer devrimcilerle gerekse de bugüne kadar pek çok fedakarlık pahasına devrimcilerin çevresinde kalmakta ısrar etmiş kesimler arasında cezaevlerinde yaşananların devrimci bir muhase­be­sini çıkarma yönünde müdahale­ler­de bulunmalı ve bu alanlara sızmaya şimdiden başlayan liberal eğilimlerin önünü kesmek için sorumluluk üstlenmelidir.

Komünistler devrimcilerle devlet arasındaki her çatışmada kimin yanında kimin karşısında olduk­larını unutmadan hareket etmeyi Komünist Manifesto yayınlan­dı­ğından beri bilmektedir. Devrimci­lerin hata ve kusurlarına baktıkla­rında kendi sorumluluk­larını ve eksiklerini fark etmekte bu zaafların aşılmasının biricik çaresi olan devrimci bir önderliği yaratma ödevine bir kat daha azimle sarılmaktadırlar.

Bugün zindanlarda direnen devrimcilerle de kendimizi onlarla özdeşleştirmeden ama onların bütün hata ve kusurlarının sorumluluğunu üstlenerek dayanış­ma­yı ödev sayıyoruz. Bu hata ve kusurların devrimci bir önderlik sayesinde aşılmasının tek yolunun buradan geçtiğini unutmuyoruz.

Komünistlerin birliğini savunan­lar, varolan örgütlerin tek tek, yahut yan yana üst üste birleşerek bu devrimci önderlik boşluğunu dolduramayacağını biliyor. Ama böyle bir önderliğin yaratılması yolunda reformistlerle mutlaka yollarını ayırmak gerektiğini, hatta bu gibilerle teması koparmakta tereddütlü davrananlarla da yolları ayırmak gerektiğini çoktan beri biliyorlar. Buna karşılık komünistle­rin parti birliğini sağlama yolundaki mücadele görevini omuzlayanların saflarının bugün cezaevlerinde direnenler arasından sıyrılan devrim­ci­lerle güçleneceğini de bir gün bile unutmuyorlar.

Paylaş