Şubat’ı Ekim’e Taşımak Gerek!

0

Bu yazı Mart 2005 tarihli Proleter Devrimci KöZ’ün 25. sayısında yayımlanmıştır. 

Rus tak­vi­mi­ne gö­re 23 Şu­bat, bi­zim­ki­ne göre 8 mart 1917 gü­nü yak­laşır­ken, Rus­ya’da­ki dev­rim­ci çev­re­ler, her yıl ol­duğu gi­bi U­lus­la­ra­ra­sı Ka­dın­lar Gü­nünü değer­len­dir­mek ü­ze­re a­lışıl­mış ha­zır­lık­la­rı­nı yap­mak­tay­dı­lar. Çeşit­li yer­ler­de ko­nuş­ma­lar ya­pı­la­cak top­lan­tı­lar dü­zen­le­ne­cek, bil­di­ri­ler da­ğı­tı­la­cak­tı. Gö­rü­nür­de bu 8 Mart’ın da di­ğer­le­rin­den far­kı yok­tu. Oy­sa 1917 yı­lı­nın 8 Mart’ı yak­laşır­ken Rus­ya bir yan­dan sa­vaşın şid­det­le­nen a­teşiy­le, bir yan­dan da kışın so­ğuğuy­la kav­ru­lu­yor­du. Öte yandan, savaşın başlamasından itibaren ve erkek işçilerin büyük kısmının askere alınması nedeniyle, işçi sınıfının bileşiminde önemli değişiklikler oluyordu. İşçi sayısı da azalmayıp artıyordu: Yalnız Petersburg’da 1 Ocak 1917’de yeni işe girenlerin sayısı 400 bine yaklaşıyor ve 1917 Temmuzun­dakine göre 150 binlik bir artışı ifade ediyordu; bu kentteki işçi nüfusunun yüzde 40’ı seferberlik nedeniyle işyerlerinden ayrılmış bulunuyordu. Petersburg’da çalışan­ların yüzde altmışı 2 bin ve üzerinde, yüzde yetmişi bin ve üzerinde işçi çalıştıran işyerle­rinde toplanmaktaydı; bunlar arasında Puti­lov (29 bin), Truboçni (19 bin) gibi büyük fab­ri­ka­lar bulunuyordu. Petersburg Çarlık topraklarında çalışan işçilerin yüzde 10’unu barındırıyordu ve Petersburg’un can damarı Viborg bölgesindeki işçilerin yüzde 85’i metalürji işçisiydi. Bu durumda savaş yılla­rında başkentin en önemli sanayi merke­zin­de şehirde doğmuş işçi çocuğu gençlerin önemli bir ağırlık oluşturduğu görülebilir.

Petersburg’da durum böyle olsa da, genel işçi nüfusu içinde köyden yeni gelenler de önemli bir kesim oluşturmaktaydı. 1914-1917 arasında erkek işçilerin sayısı yüzde 52.1, kadınlarınki yüzde 110.6, gençlerinki ise yüzde 38.8 oranında bir artış gösterdi.

Yeni işe girenler tekstil sektöründe ağırlıkla kadınlar, metal sektöründe ise daha çok 13-20 yaşlarındaki genç erkeklerden oluşuyordu. 16-21 yaşındaki işçiler toplam işçi nüfusunun dörtte biri kadardı. Gençler arasında yetişkinlere kıyasla okuma-yazma ve eğitim görenlerin oranı oldukça yüksekti: gençlerin yoğun olduğu metal işçileri arasında erkeklerin yüzde 90’ı kadınların ise yüzde 70’i okur-yazardı ve bu oran Rusya’da yaşayanların tümü açısından çarpıcı bir düzeye işaret etmekteydi. Buna karşılık, 21 yaşından küçüklerin işçi örgütlerine katılmalarını engelleyen birçok yasal ve «töresel» engel vardı. Çoğunluğu metalürji sektöründe çalışan bu gençler günde 9-10 saat çalışıp, yetişkin işçiler günde 10-15 ruble ücret alırken 1 rubleyle yetinmek zorundaydılar. Bu tablo 1917 Şubatı’na gelirken, kadın ve erkek genç işçilerin işçi hareketi ve devrimci çevrelerdeki rolü giderek artıyordu.

As­lın­da 1917 yı­lı bir çok dev­rim­ci çal­ka­lan­may­la baş­la­mış­tı; grevler, gös­te­ri­ler, po­lis ve as­ker­ler­le ça­tış­ma­lar ar­dı ar­dı­na ge­l­di. ­Önce, 9 O­cak 1917’de (Rus tak­vi­mi­ne gö­re; bundan böyle tarihleri Rus takvimine göre yazacağız) Mos­ko­va’da ça­lışan­la­rın ne­re­dey­se üç­te bi­ri­nin ka­tıl­dı­ğı ve Pet­rog­rad, Ba­kü, Nij­ni Nov­go­rod kent­le­ri­ne de sıç­ra­yan bir grev ol­du. Baş­kent Pet­rog­rad’ın ün­lü Vi­borg sem­tin­de grevcilere bir kısım as­ker­in de ka­tı­l­ma­sı, ge­le­cek­te­ki geliş­mele­rin bir habercisiydi. 18 Şu­bat’ta bu kez Pet­rog­rad’da Pu­ti­lov fab­ri­ka­sın­da iş­çi­ler greve çık­tı; tüm Vi­borg bölgesine ya­yıl­an grev dalgası 22 Şu­bat’ta bü­tün Pet­rog­rad’ı sar­mış­tı. Ka­dın­lar Gü­nü (23 Şu­bat) Pet­rog­rad’da böy­le bir or­ta­ma denk­ gel­di.

Petersburg’daki Novi Parvianien metalürji fabrikasında çalışan bir genç bolşevik işçi Driazgov o günü anılarında anlatıyor. Driazgov, 23 Şubat (8 Mart) günü işe giderken rastladığı bir başka fabrikadan genç bir kadın işçinin kendisini 8 Mart eylemlerine davet ettiğini; kendisinin de fabrikasına gider gitmez bunu diğer işçilere aktardığını ve tüm fabrikanın eyleme katıldığını söylüyor. Aynı kentteki Novi Lessner fabrikasında ise benzer bir öneri önce yetişkin işçilerin itirazlarıyla karşılaştıysa da gençlerin ısrarı üzerine bu fabrika da eyleme katıldı. Kadınların gösterisine katılan işçiler sadece bu fabrikadakiler değildi.

Ka­dın­la­rın gös­te­ri i­çin so­ka­ğa çık­tı­ğı gün, yalnız Pet­rog­rad’daki grev­ci­le­rin sa­yı­sı 90 bin­di. Ön­lem al­mak ü­ze­re so­kak­la­ra sa­lı­nan Ka­zaklar gös­te­ri­ci­le­re sert bir mü­da­ha­leden ka­çın­dı. Er­te­si gün Pet­rog­rad’da grevci sa­yı­sı 240 bin­e ulaşmıştı. Bu i­ki gün boyunca 28 tane po­lis gös­te­ri­ci­ler ta­ra­fın­dan linç e­dil­mişti. Buna rağmen, belki de bu yüzden Pet­rog­rad’ın as­ke­ri so­rum­lu­su olan Ge­ne­ral Ha­ba­lov a­teş aç­ma em­ri ver­mek­ten ka­çın­dı. Bir son­ra­ki gün bü­tün Pet­rog­rad grevdeydi ve ar­tık «kah­rol­sun çar», «kah­rol­sun o­tok­ra­si», «kah­rol­sun sa­vaş» sloganları, «ek­mek is­ti­yo­ruz» sloganının ö­nüne çık­ı­yordu.

25 Şu­bat gü­nü, işçilerin «firavunlar» dediği at­lı po­lis­le­r Kazakların yerine dev­re­ye gir­di­. Aynı gün gös­te­ri­ci­ler a­ra­sın­dan ilk kez ta­ban­ca i­le po­lis­le­rin ü­ze­ri­ne a­teş a­çı­ldı. Atlı polisler işçilerin üzerine rastgele a­teş aç­tı; işçilerin arasından 3 ö­lü, 10 ya­ra­lı düş­tü. ­Bu çatışma sırasında işçi­le­r sık sık Ka­zak­lar­ı saflarına katılmaya çağırıyordu; onlardan bi­ri, bir po­lis ko­mi­se­ri­ni kı­lı­cıy­la öl­dü­rünce eylemciler tarafından omuzlara alındı. Ge­ce po­lis o­pe­ras­yon­la­rın­da bolşe­vik­le­rin Pet­rog­rad Ko­mi­te­si’nin üyeleri da­hil, yüz­ler­ce mi­li­tan gö­zal­tı­na a­lın­dı. Er­te­si sa­bah so­kak­la­ra tek­rar dö­kü­len iş­çi­ler bu kez as­ker­ ve po­lis­le­rin si­lah­la­rı­nı ka­pa­rak ça­tış­ma­yı sür­dür­dü­ler. Pav­lovs­ki a­la­yı­ndan bir bö­lük, iş­çi­le­re kurşun sıkmayı reddederek silahlarını at­lı po­lis­le­re çevirdi. Çarın devrilmesine varacak olan ayaklanma başlamıştı.

27 Şubat’ta bin­ler­ce as­ker, grevcilere ka­tıl­dı; o gün i­çin­de si­lah­la­rıy­la bir­lik­te iş­çi­le­rin sa­fı­na ge­çen as­ker­le­rin sa­yı­sı 60 bi­ne u­laş­tı. Bu arada Çar’a bağlı kuvvetler bi­na­la­rın te­pe­si­ne yer­leş­ti­ri­len mit­ral­yöz­ler­le ka­la­ba­lı­ğı ta­rıyordu. Ayaklanmayı dur­dur­­mak için arttırılan sal­dı­rılar işçilerin ey­le­minin şiddetini arttırdı. A­ynı gün ey­lem­ci­ler po­lis mer­kez­le­ri­ni, ce­za­ev­le­rin­i basarak tu­tuk­lu ar­ka­daş­la­rı­nı da kavgaya kattılar. 27 Şubat günü, tıpkı 12 yıl önce, 1905 devriminde olduğu gibi, Petrograd ­Sovyeti kuruldu. O sırada Mos­ko­va’da da so­kak gös­te­ri­le­ri sırasında as­ker­le­r birbir­le­riyle ça­tışmaya başlayıp, bir kısmı işçilerin saflarına ka­tıl­ıyor­du. Çarın ayaklanmayı bastırmak üzere başkente getirtmek istediği General İvanov’a bağlı birlikler ise demiryolu işçilerinin greve çıkmasıyla Petersburg’a ulaşamadı.

27 Şubat’tan itibaren ko­mu­tan­la­rı­nın askerlerin de­ne­ti­mini ta­ma­men kay­bet­me­siy­le, ar­tık ö­nü a­lın­maz bi­çim­de yük­se­len a­yak­lan­ma­nın sonucunda, Ro­ma­nov­ hanedanının so­n temsilcisi Çar İkinci Ni­ko­la kendi meclisi olan Du­ma’nın da ö­ne­ri­sine uyarak tahtını terk etti. Nikola Romanov 2 Mart günü kendisinin ve veliaht oğlunun taht­tan fe­ra­gat ederek tacı kardeşi Mikhail Romanov’a devrettiklerini ilan etti. Mikhail Romanov da tacı bir gün taşıdıktan sonra vazgeçti. Ça­rlığın devrilmesine va­ran o­lay­lar bir haf­ta sür­müş­tü.

Bu ge­liş­me­le­rin ar­dın­dan İs­viç­re’de bu­lu­nan Le­nin, e­sir Rus as­ker­le­ri­ne bir bil­di­riy­le ses­len­erek Rus­ya’da­ki ge­liş­me­le­ri şöy­le an­lat­tı:

“Yol­daş­lar, Rus­ya’da bir dev­rim pat­lak ver­di. Pet­rog­rad ve Mos­ko­va’nın iş­çi­le­ri bir kez da­ha öz­gür­lük ha­re­ke­ti­nin ön­cü­le­ri ol­du. Si­ya­sal grev i­lan et­ti­ler. Kı­zıl bay­rak­lar­la so­ka­ğa in­di­ler. Ça­rın jan­dar­ma ve po­li­si­ne karşı ve as­ke­ri bir­lik­le­rin hal­kın saf­la­rı­na geç­me­yen kü­çük bir kıs­mı­na karşı, as­lan­lar gi­bi sa­vaş­tı­lar. Yan­lız Pet­rog­rad’da 2 bin ö­lü ve ya­ra­lı sa­yı­lı­yor. Rus iş­çi­le­ri ül­ke­mi­zin öz­gür­lü­ğü­nün be­de­li­ni kan­la­rıy­la ö­de­di­ler. İş­çi­le­rin ta­lep­le­ri ek­mek, öz­gür­lük ve ba­rış­tı… Pet­rog­rad ve Mos­ko­va gar­ni­zon­la­rın­da­ki as­ker­le­rin ço­ğun­lu­ğu a­yak­la­nan iş­çi­le­rin sa­fı­na geç­ti. As­ker ü­ni­for­ma­sı i­çin­de­ki iş­çi ve köy­lü­ler, ü­nü­for­ma­sı ol­ma­yan iş­çi ve köy­lü­le­re el­le­ri­ni u­zat­tı­lar. Su­bay­la­rın da en i­yi­le­ri dev­ri­me ka­tıl­dı­lar. Hal­ka karşı yü­rü­yen su­bay­lar as­ker­le­ri ta­ra­fın­dan vu­rul­du.” (TE. c.23, s. 372-374)

Ça­r’ın tahtını terk et­me­si, «Av­ru­pa ge­ri­ci­li­ği­nin ka­le­si» o­la­rak anılan Rus­ya i­çin sem­bo­lik ba­kım­dan bi­le mu­az­zam bir dev­rim i­fa­de ediyordu. Ama ke­li­me­nin ger­çek an­la­mıy­la, ya­ni ik­ti­da­rın ha­kim sı­nıf­lar­dan a­yak­la­nan iş­çi, as­ker ve köy­lü­le­rin e­li­ne geç­me­si anlamında devrim he­nüz ger­çek­leş­miş de­ğil­di. Lenin bu durumu ve gelişme perspektiflerini şu sözlerle tasvir etti:

“Dev­ri­mi ya­pan iş­çi­ler ve as­ker­ler­di. A­ma baş­ka dev­rim­ler­de sık sık ol­du­ğu gi­bi, ön­ce ik­ti­da­rı e­le ge­çi­ren bur­ju­va­zi ol­du… Ça­rı de­vi­ren a­yak­lan­mış iş­çi­ler ve as­ker­ler ol­du­ğu hal­de ye­ni ge­çi­ci hü­kü­me­ti ta­yin e­den ça­rın Dev­let Du­ma­sı ol­du. Bu ge­çi­ci hü­kü­met li­be­ral ka­pi­ta­list­le­rin ve bü­yük top­rak sa­hip­le­ri­nin tem­sil­ci­le­rin­den o­luş­mak­ta­dır. … Guç­kov­’lar ve Lvov’lar halk düş­ma­nı fa­a­li­yet­le­ri­ni yü­rü­tür­ken, «de­mok­rat» Ke­rens­ki … sa­de­ce hü­kü­met­te hal­ka boş ve tum­tu­rak­lı laf­lar söy­le­yen «de­mok­ra­tik» bir laf e­be­si de bu­lun­sun di­ye ye­ni hü­kü­me­te ça­ğrıl­mış­tır … A­ma Pet­rog­rad’da bu hü­kü­me­te pa­ra­lel o­la­rak bir baş­ka hü­kü­met a­dım a­dım ör­güt­len­mek­te­dir. İş­çi­ler ve as­ker­ler, bin iş­çi ve­ya as­ke­re bir de­le­ge he­sa­bıy­la bir tem­sil­ci­ler sov­ye­ti o­luş­tur­muş­lar­dır. Bu sov­yet şim­di Ta­u­ri­de sa­ra­yın­da top­lan­mak­ta­dır ve bin­den faz­la de­le­ge­yi kap­sa­mak­ta­dır. Baş­lan­gıç­ta bu sov­yet tür­lü ha­ta­lar ya­pa­bi­lir a­ma so­nuç­ta ka­çı­nıl­maz o­la­rak yük­sek ve em­re­di­ci bir ses­le ba­rış, ek­mek ve de­mok­ra­tik cum­hu­ri­yet ta­le­bi­ni yük­sel­te­cek­tir.” (TE, c.23, s.374-375)

Petersburg Sovyeti’ne ilk on beş gün içinde işçilerden ve askerlerden taleplerini bildiren 14 bin mektup ve telegraf ulaştı; Moskova Sovyeti’ne de binlercesi ulaşmaktaydı. Aynı şekilde Duma’ya ve Kerenski’nin şahsına şiirler ve mektuplar yağmaktaydı. Bu mektuplarda yansıyan talepler oldukça mütevazıydı: Sefalet ücretinin biraz üzerine çıkan ücret artışı; 40 saatlik çalışma haftası; işyerlerindeki sağlık koşullarının düzeltilmesi; iş güvencesi; işyeri komitelerinin fabrika yönetimine katılması gibi noktalarda odaklaşıyordu. Mektuplarda siyasal talep olarak öne çıkan ise, demokratik bir cumhuriyetin kurulması ve Kurucu Meclis’in açılması idi. Bu hedef Bolşevikler dahil Rusya’daki çarlığa karşı olan tüm siyasal akımların ortak hedefini ifade ediyordu. Ama çar bir proleter ayaklanma sonucunda devrilmişti ve yerini doldurmaya aday güçler bir tane değildi. İşçilerin içinde bile tek bir tutum mevcut değildi; gençler ve köyden yeni gelmiş kesimler hazır siyasi kurumlara karşı bir kuşkuyu ve radikal istemleri dile getirirken, özellikle büyük fabrikalarda ve yerleşik bir düzeni ve kimi ayrıcalıkları olan kesimler (ki o dönemde askere alınmamak bile başlıbaşına bir ayrıcalık oluşturuyordu) ise daha ılımlı ve istikrar yanlısı bir tutumu temsil ediyorlardı. Sonradan ortaya çıkan rakamlara bakılırsa Menşevikler daha çok ikinci kesimden Bolşevikler ve Sosyalist Devrimciler ise birincilerden beslenmekteydi.

Bolşevik örgütlenmenin Şubat Devrimi’ni izleyen günlerdeki rolü hakkında kimi abartılı kimi de küçümseyen çeşitli değerlendirmeler vardır. Ama bunların hiçbiri bazı somut olguları değiştirmiyor. Şubat Devrimi’ne varan eylemlerin başladığı Petersburg, Rus sanayiinin olduğu gibi işçi hareketinin de can damarıydı. Elbette devrimci hareketin odaklaştığı ve polis baskısının en yoğun olarak görüldüğü yer de orasıydı. Lenin Petersburg için «tüm Rusya’nın coğrafi, siyasi ve devrimci merkeziydi» diyor. Bolşeviklerin en önemli örgütlerinden biri de Petersburg Komitesi idi. Özellikle savaş yılları boyunca polis teşkilatı birçok kez Petersburg Komitesi’ni çökerttiğini açıklayarak böbürlenmekte, ama bunu bir süre sonra tekrarlamak zorunda kalmaktaydı. Savaş süresince, üç buçuk yıl boyunca Petersburg Komitesi’ne bağlı örgütler otuzu aşkın ciddi operasyonla yüz yüze kaldı; bu operas­yon­larda zaman zaman komitenin üyeleri de ele geçmekteydi. Üç buçuk yıl boyunca, aynı kentte üslenmiş olan Rusya Merkez Komitesi’nin bazı üyelerinin de aralarında bulunduğu Petersburg Komitesi ve bağlı örgütlerin yöneticilerinden beş yüz kadro tutuklanmış, binlerce bolşevik de ya sürgün edilmiş ya tutuklanmış veya askere alınmıştı. En son olarak da, 9, 10, 18, 19 Aralık 1916’da ve 2 Ocak 1917’de peş peşe beş büyük operasyon olmuştu; 2 Ocak’ta komitenin 10 üyesi ele geçti. Stary Lessner fabrikasından bir bolşevik işçi anılarında şöyle diyordu:

“Parti örgütlerini birbirlerinden kopartmaya çalışıyorlardı; saflarımızdan önder yoldaş­la­rımızı koparıp alıyorlardı. Bölgenin sorumlu üst organlarıyla Piter semti arasındaki bağ­lan­tılar zaman zaman kopuyordu.” (Tüm bu bilgileri, sovyet belgelerinden aktaran J. J. Marie, Petersburg Komitesi’nin faaliyeti makalesi, «Leon Troçki Defterleri» sayı 24, Aralık 1985, Paris)

Buna rağmen Petersburg Komitesi her seferinde yeniden toparlanmayı ve kurumsal sürekliliğini korumayı başarmıştı. Şubat 1917’de çeşitli kaynaklara göre 2000-5000 üyeyi yöneten bu komiteye bağlı militanların sayısı ekim ayında 40 bine yükselmişti. Hemen Şubat Devrimi’nin ardından, sınıfın genç ve dinamik unsurlarını örgütlemek üzere kurulan ve Nadejda Krupskaya’nın da aktif olarak çalıştığı gençlik örgütü «Emek ve Işık» da bu komite sayesinde kurularak sadece Viborg semtinde 30 bin genç işçiyi örgütlemeyi başarmıştı.

İşte böyle bir parti Şubat Devrimi sırasında mevcut olduğu için, emperyalist zincir Rusya’da kırılabilmiştir; böyle bir partinin bulunmadığı koşullarda ise, nesnel koşullar çok daha fazla olgunlaşmış olsa bile, daha güçlü, deneyimli ve (sendikal vb. bakımdan) örgütlü bir işçi hareketi bulunsa da, başarılı proleter devrimler yaşanamamıştır. Lenin’in ölümünden beri, nesnel koşullar pek çok ülkede defalarca bir devrimin imkanlarını sunmuş olsalar da, eksikliği giderilemeyen budur; bu nedenle komünistlerin öncelikli ödevi bu öznel zaafı aşma noktasında odaklaşmaktır.

Şubat Devrimi’nin Ekim Devrimi’ne Dönüşmesinin Koşulu Bolşevik Parti’ydi

E­kim Dev­ri­mi’nin ta­rih­çe­si de­ğişik a­çı­lar­dan ir­de­le­ne­bi­lir. Bu dev­ri­min ger­çek­leş­me­sin­de em­per­ya­list sa­vaşın ne öl­çü­de be­lir­le­yi­ci ol­du­ğu, u­lu­sal so­ru­nun, ya­hut köy­lü­lü­ğün Çar­lık Rus­yası’n­da­ki ko­nu­mu­nun dev­ri­min ge­liş­me­sin­de­ki et­ki­si ve baş­ka ta­rih­sel, sos­yo-e­ko­no­mik et­ke­nler bu dev­ri­min ger­çek­leş­me­si­ni kav­ra­mak ve a­çık­la­mak i­çin e­le a­lı­nıp ir­de­le­ne­bi­lir. Ni­te­kim bir­çok de­ğer­len­dir­me bu et­ken­le­ri ay­rı ay­rı ya­hut de­ğişik bi­leşim­ler­le tah­lil ö­ge­si yap­mak­ta­dır. Bu­na karşı­lık bir baş­ka a­çı­dan söz ko­nu­su o­lan bü­tün nes­nel et­ken­le­rin hem ka­pi­ta­list dün­ya sis­te­mi­nin ya­pı­sı, hem de em­per­ya­list sa­vaşın ka­rak­te­ri ne­de­niy­le bir­çok baş­ka top­lum i­çin de ge­çer­li ol­du­ğu ger­çe­ği bü­tün bu nes­nel tah­lil­le­rin ya­nı ­başın­da du­ran bir so­run o­la­rak kal­ma­ya de­vam e­der.

Rus Dev­ri­mi el­bet­te bir nes­nel­li­ğin ü­rü­nü­dür; nes­nel koşul­lar­dan ba­ğım­sız bir sürp­riz de­ğil­dir. Ama söz ko­nu­su o­lan nes­nel koşul­la­rı Rus­ya’nın öz­gül­lü­ğü de­re­ke­si­ne in­dir­ge­yen ba­kış a­çı­la­rı as­lın­da bu nes­nel koşul­la­rın kav­ra­nışı­nı de­ğil, yan­lış kav­ra­nışı­nı i­fa­de et­mek­te­dir. Rus Dev­ri­mi’nin ta­rih­sel ar­ka planı di­ye ta­nım­la­na­bi­le­cek o­lan nes­nel koşul­lar, ön­ce­lik­le ge­nel ve ev­ren­sel­dir. Ama Rus Devrimi’nin anahtarı, ne yazık ki evrensel ölçekte olmayan Bolşevik Parti’nin varlığında yatmaktadır.

Her ne kadar SBKP Tarihi sonradan Şubat Devrimi’ni «burjuva demokratik devrim» olarak tanımlıyorsa da, demokratik bir devrimin en temel sorunlarının Şubat-Ekim arasında değil, Ekim’den sonra ele alınıp çözüldüğü açıkça görülebilecek bir olgudur. Teorik olarak burjuva demokratik görevlerin başlıcaları olarak sık sık anılan «toprak sorunu», «ulusal sorunun çözümü», «savaşın sona erdirilmesi» gibi sorunların hiçbiri Şubat-Ekim arasında çözülemedi; «iş-ekmek-özgürlük» taleplerinin gerçekleşmesi için de Ekim Devrimi’nin olması gerekti. Gerçi çarın devrilmesiyle birlikte, sürgündeki bolşevikler geri dönebildi, hapistekiler salıverildi, yıllardır yeraltında çalışmakta olan bolşevikler nihayet açık legal toplantılar örgütlemeye başladılar. Ama bu çok uzun sürmedi; kısa zaman sonra, bir yıl geçmeden, birçok bolşevik önder yine hapiste, Lenin Zinovyev dahil birçokları yeniden sürgünde idi; parti yeniden yeraltına geçmişti.

Bir an için burjuva devrimi çarın yerine Kurucu Meclis’e dayanan bir burjuva hükümetinin geçmesi olarak görülse bile, en azından, bu devrimin önüne «demokratik» sıfatının yakıştırılması uygun değildir. Eğer Bolşevikler iktidarın sovyetlere dayanan «işçi-köylü hükümetine» geçmesine önderlik etmemiş olsalardı, Çar İkinci Nikola’nın boşalttığı iktidar koltuğu belki faşist bir diktatörlük tarafından doldurulacaktı. Nitekim yaklaşık beş yıl sonra, Kerenski gibi eski bir sosyalist olarak Mussolini, İtalyan komünistlerinin iktidarı işçi sınıfının ele geçirmesine önderlik edemedikleri için ilk faşist diktatörlüğü gerçekleştirmişti; onu Polonya’da Pilsudsky izlemişti. Yahut Almanya’da trajik biçimde yaşandığı gibi, burjuva demokratik devrim, 1918 proleter devrimini ezen bir karşı devrim olarak gerçekleşmiş; Almanya’nın aynı zamanda Avrupa’nın en demokratik burjuva anayasası olan Weimar Anayasası Rosa Lüksemburg ve yoldaşlarının ölüleri üzerine kurulmuştu.

Şubat Devrimi, başarılı bir burjuva demokratik devrimi olarak değil, bolşevik önderlik sayesinde Ekim’e vardırılabilmiş bir proleter devrimin başlangıcı olarak görülmelidir. Köylülüğün (özellikle üniforma altındaki köylülerin) desteklediği proletaryanın fiili önderliği altında çarın devrilmesiyle başlayan 1917 Devrimi «kesintisiz biçimde» sovyet cumhuriyetiyle sonuçlanmıştır. Lenin’in berrak bir biçimde ifade ettiği gibi, «proleter devrim, burjuva demokratik görevleri geçerken çözmüştür.»

Öte yandan, bolşevik tipte devrimci partilerin önderliği olmadan bir çok ülkede Şubat Devrimi’ne benzer, yarım kalmış devrimlerin olduğu ve bunların hiçbirinin küçük burjuva demokratlarının hayal ettikleri gibi, demokratik devrim görevlerini çözmedikleri de defalarca görülmüştür.

«Ekim Devrimleri»nin Olmazsa Olmaz Koşulu Devrimci Partidir

Açıktır ki, Şubat devriminin gerçekleşmesi ve çarlığın devrilişine varmasında Bolşevik­le­rin payı pek azdı. Hatta Petrograd örgü­tün­de yer alan bolşeviklerin anıları bu ko­nu­daki tereddüd ve hazırlıksızlıkları yan­sıt­maktadır.

«Şubat Devrimleri»nin olması için bolşevik bir partiye ihtiyaç olmadığı ne kadar doğ­ruy­sa, iktidarın proletarya tarafından ele ge­çi­rilmesi demek olan «Ekim Devrimleri» için bu­nun elzem olduğu, bu iktidarın elde tu­tu­labilmesi için de bu tip bir önderliğin bir dün­ya partisi olarak varlığının gerektiği ya­şanan tüm deneyimlerin en önemli dersidir.

Şubat’dan Ekim’e giden sürecin öğrettiği temel ders devrimci bir parti olmadan, bu partinin yerine başka bir örgütle proletarya devriminin başarıya ulaşamayacağıdır. Son­ra­ki tarihsel süreç de böyle bir partinin ek­sil­mesiyle iktidarın da korunamayacağını gös­termiştir. Aynı ders o günden bugüne tersinden birçok kez doğrulanmıştır.

1917 Şubat Devrimi’nin yüzüncü yıldönü­müne yaklaşırken komünistler «Şubat Dev­rim­leri» için değil, «Şubat Devrimleri»ni «Ekim Devrimleri»ne taşımak üzere her an hazır olmalı; bunu sağlayacak partiyi yaratmalıdır.

Paylaş