Soma Katliamının Hesabını Taşeron Patronu AKP’den Soralım!

0

[Aşağıdaki yazı ilk kez Komünist Köz gazetesinin Mayıs 2014 özel sayısında yayımlanmıştır.]

Gezi ayaklanmasının yıldönümü yaklaşırken, Soma Holding tarafından işletilen TK maden ocağında dünya çapında büyük bir madenci katliamı yaşandı.

Kapitalist sanayinin temelinde maden kömürü işletmeleri yatar. Sermaye üretim araçlarının tekelini eline geçirirken milyonlarca çiftçi toprağı isleyerek geçinme imkanını kaybetti. Yaşamak için sermayenin emrinde çalışmaktan başka seçeneği olmayan yüzbinlerce emekçi kapitalist sanayinin o zamanki temel yakıtı olan kömürü çıkarmak üzere yerin yedi kat altına indirildi. Uzun yıllar boyunca oradan çoğunun ölüsü çıktı. Sağ çıkanlar da iflah olmaz illetlerle çıktılar. O gün bugündür maden emekçilerini yerin altında yaşamaya ve ölmeye mahkûm eden sermayenin çıkarlarıdır.

En birinci ve en beteri maden sektörü̈ olsa da sermaye düzeninde hayatlarından olanlar ve hayatları kararanlar elbette sadece maden isçileri değildir. Gayriinsani olan sadece maden işletmeciliği değil, sermaye köleliğidir ve iş kazası denen cinayetler her sektörde aynı nedenle yaşanır. Bu aynı zamanda ölümü̈ göstererek emekçileri sıtmaya razı etmek zorunda olan sermayenin temel ihtiyaçları arasındadır. Ücretli köleliğin her türü insanlık dışıdır. Bu nedenle kahrolsun ücretli kölelik düzeni diye haykırmak için Soma’daki gibi bir katliamı beklemeye gerek yoktur. O bakımdan Soma’daki madenci katliamı karsısında kahrolsun sermaye düzeni demek kendi başına bir anlam ifade etmez, bir malumu ilamdan ibaret kalır.

Soma’daki katliama başka bir yönüyle bakmak gerekir. Çünküü bu katliam sermayenin ücretli kölelik düzenini sürdürmek için devletin korumasına ve imkânlarına muhtaç olduğunun en çarpıcı örneklerinden birini sunmaktadır. Sermayenin sömürüsü kadar iş cinayetlerini de devletin nezareti altında ve onun imkânlarıyla sürdürdüğünün en çarpıcı örneklerinden biri Soma’da görülmüştür.

Soma’daki katliamın karşısına genel geçer doğruları tekrarlayarak çıkmak, esas suçlunun sermaye düzeni olduğunu söylemek neredeyse Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “ölüm madenciliğin fıtratındadır” demeye varır. Tersine bugün bu katliam karşısında bütün dikkatler devlete ve onun basındaki hükûmete döndürülmelidir.

Asıl sorumlu hükümettir. Elbette Soma Holding’in patronları ve onların emrinde madeni yöneten uşakları bütün usulsüzlüklerden, tedbirsizliklerden sorumludur; onlardan hesap sorulması elzemdir. Ama bir o kadar açıktır ki, o madenin sahibi TK ve bağlı olduğu Enerji Bakanlığı’dır. Soma Holding’e ruhsat veren bizzat Başbakan’ın kendisidir. Hayatlarını kaybeden veya kaybetmeyen madencilerin insanlık dışı koşullarda çalışmasına nezaret eden Çalışma Bakanlığı’dır, Sağlık Bakanlığı’dır. Soma’da çalışan madencilerin AKP’ye oy verme şartıyla işe alınıp bu tehditle kölelik koşullarında çalışmaya zorlandığı, AKP mitinglerinde dekor vazifesi görmeye zorlandığı sağır sultanın bile malumudur.

17 Aralık’tan beri açıkça ortaya çıkmıştır ki AKP 12 yıllık iktidarı boyunca hem siyasi çıkarları doğrultusunda hem de tek tek kimi yönetici ve bakanlarının muazzam yolsuzluk manevraları kapsamında özelleştirme ve taşeronlaşma mekanizmalarını sonuna kadar kullanmıştır. Soma’daki iş cinayeti bunun en büyük ve son örneğidir. Ama bu hükümet altında yine taşeronlaştırma ve güvenliksiz çalışma nedeniyle yalnız Tuzla tersanelerinde 160 işçi katledilmiştir.

Soma ve Roboski katliamlarının faili aynı. Soma’daki katliamın asli faili Roboski’de Kürt köylülerini katleden, Gezi ayaklanmasında göstericilerin üzerine polisi salan, Rojava’ya gerici çeteleri donatıp salan AKP hükümetidir. Onun taşeronu ve destekçisi Soma Holding ise, olsa olsa feri faildir. AKP de bugüne kadar defalarca yaptığı gibi, sonradan unutturup başka yollardan hizmetleri için ödüllendirmek üzere Soma Holding’i günah keçisi yapmaya çoktan hazırdır.

Soma katliamı karsısında asla yanılgıya kapılmamak ve asıl suçlunun AKP hükümeti olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Soma katliamına madenlerdeki tedbirsizlikler vb. merceğinden bakmak, sorunu madencilik sektörünün sorunları çerçevesinde ele almak tuzaktır. Tam da Gezi ayaklanmasının yıldönümü yaklaşırken Soma katliamının arkasında Gezi ayaklanmasının hedefinde olan AKP hükümeti olduğunu öne çıkarmak gerekir. Soma katliamını protesto eylemleriyle Gezi eylemlerini buluşturarak hükümete karşı bir siyasi başkaldırıya dönüştürmek ödevdir.

Erdoğan’ın korktuğunu başına getirmek ödevdir. Zaten AKP hükümeti de bu eylemleri o gözle görmekte ve kendisine karşı yeni bir halk hareketinin patlak vermesinden endişe ederek baskı tedbirlerini arttırmaktadır.

Kuşkusuz CHP ve daha sessiz biçimde MHP de bu katliam nedeniyle ortaya çıkan tepkileri yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi hesaplarına değerlendirme gayreti içindedirler.

Ama onlar AKP ile mahkemelerde mecliste hesaplaşma arayışındadırlar ve kitlelerin hükümete karsı sokağa dökülmesini engellemek için her türlüü yolu denemektedirler.

Soma’daki katliamın ardında özelleştirme ve taşeronlaştırmanın saldırıları var. Katliamın ardında taşeronlaştırma ve özelleştirmenin olduğu da artık herkesin farkında olduğu bir gerçektir. CHP de kimi sendikalar ve meslek örgütleri üzerinden konuyu taşeronlaşma noktasına çekme gayretindedir.

Oysa bu tam bir ikiyüzlülüktür. Zira her ne kadar 12 yıldır özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamalarını AKP hükümeti yürütmekte olsa da bu uygulamalar 24 Ocak kararlarının ardından ve 12 Eylül rejimi ile birlikte gelmiştir. Açıktır ki bu taşeronlaşma düzeni AKP’nin icadı değildir. 12 Eylül rejiminin bir parçasıdır. Ama HDP hariç tüm partiler de tıpkı AKP gibi, yıllarca hem bu taşeronlaşma uygulamasının yürütücülüğünü yapmıştırlar, hem de Soma’daki dâhil iş cinayetlerine konu olan Maden işletmelerinin yöneticiliğini yapmışlardır. Bu nedenle besbelli, Soma’daki katliamın ve taşeronlaşmanın hakkından gelecek olan bu partiler değildir.

Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma sorununu sendikalar çözemez. Güya taşeronlaşmaya ve güvencesiz çalışmaya karsı çıkan sendikalar da sorunun çözümünü sağlayabilecek değildir. Zira sendikalar kayıtdışı çalışan işçileri taşeron işçilerini örgütlemek ve 12 Eylül rejiminin getirdiği bu engelleri aşmak için alternatif örgütlenme modelleri aramış ve bunun için mücadele etmiş değillerdir. O nedenle zayıflama pahasına bu sistemin yerleşmesine onların da dolaylı katkıları olduğunu görmek gerekir.

Soma örneğinde de görülmüştür ki işyerlerinde iş güvenliğinin sağlanması devletin gönderdiği göstermelik müfettişlerce teminat altına alınamaz. Madende çalışan işçilerin iş koşullarını, tehlikeleri ve tedbirsizlikleri ne kadar iyi bildikleri Soma katliamının ardından pek çok canlı tanıklıkla görülmüştür. Gayet tabiidir ki madenlerin güvenlikli olup olmadığına karar verecek olan da onlar olmalıdır. Sadece iş güvenliği konusu değil, kaçak işçi çalıştırma, türlüü yolsuzluk ve usulsüzlüklerin denetlenmesi de en iyi işyerlerindeki işyeri komiteleri tarafından sağlanabilir.

Taşeronlaşmaya ve Güvenliksiz Çalışmaya Çare İşçi Denetimidir. Taşeronlaşmanın, güvencesiz ve güvenliksiz çalışmanın sona erdirilmesinin en etkili yolu isçilerin herhangi bir işkolu ve yönetmelik engeline bakmadan işyerlerinden hareketle örgütlenmesini sağlamaktan geçer. İşçilerin işyerlerinde örgütlenmesi hem sendikasızlaştırma hem de taşeronlaştırma saldırılarına karşı mücadelenin kalkış noktası olmalıdır. Bu aynı zamanda güçlü̈ sendikaların oluşmasına giden en sağlam yoldur da.

Hiç kuşkusuz Soma’daki katliamda sarı sendikanın yardım ve yataklık ettiği de ortaya çıkmıştır. Ne var ki bu sendikanın yerine başka bir sendikanın gelmesi yahut çeşitli meslek örgütlerinin bakanlık müfettişlerinin yerine denetim yapması benzeri is cinayetleri önlemek için en etkili yol olamayacaktır.

Kamulaştırma ancak işçi denetimiyle çözüm olur. Kamulaştırma da ancak madenlerde ve tüm işyerlerinde çalışan isçilerin işyeri komiteleri denetimi ile birlikte çözüm olur. Bu denetimin yerini tutabilecek bir denetim mekanizması yoktur. Kaldı ki işyerlerindeki komitelerin sendikalardan, meslek kuruluşlarından ve kimi uzmanlardan destek almasına da bir engel yoktur.

Soma’daki madenci katliamı, madenlerden başlayarak iş cinayetlerine zemin hazırlayan tüm işyerlerinde işçi denetiminin yerleşip mücadelenin başlaması için iyi bir fırsattır. Ama bunun için taşeronlaştırmayı ve sendikasız güvencesiz çalışma düzenini getiren 12 Eylül rejimine, onun son bekçisi AKP hükümetine son vermek gerekir.

Yeni ve demokratik bir Anayasa amacıyla mücadele ederken taşeronlaştırmaya iş cinayetlerine son vermek için işyerlerinde işçi denetimi talebi de öne çıkarılmalıdır. Bu, Soma’da katledilen madenci kardeşlerimizin hesabını sormak için boynumuza borç olmalıdır.

 İşyeri Güvenliği İçin

 İşyerlerinde İşçi Denetimi!

Paylaş