Seçimler ve Sınıf Mücadelesi

0

(Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün 2002 yılının Kasım ayında çıkan 3. sayısında yayımlanmıştır.)

Seçimler ve Sınıf Mücadelesi

Seçim zemininde sermayeye uşaklık etmek için veya düzenin tamiratına katkı koymak için boy gösteren partiler arasındaki dalaşa bakıp asıl siyasi mücadelenin bunlar arasında yürüdüğünü sananlar yanılmaktadır. Siyasi mücadelenin iktidar mücadelesi olduğunu hemen hemen herkes bilmekte ve söylemektedir. Ama siyasi iktidarın hükümet olmakla kazanılıp, hükümetten düşmekle kaybedildiğini söylemek yalnızca burjuva parlamenter aldatmacasının göz bağına sahip olanlara mahsustur. Bu yolla iktidar el değiştirmez. Hükümetlerin değişmesiyle olan biten şey, iktidarı elinde bulunduran hakim sınıfa hizmet eden uşakların nöbet değişimidir. Sınıf egemenliğini görmezden gelenler yahut gizlemek isteyenler bu gerçeği saklarlar. 

Siyasi Mücadele İktidar İçin Mücadeledir

Demek ki asıl siyasi mücadele iktidarı gerçekten ele geçirmek üzere yürütülmelidir. Mevcut hakim sınıfı iktidardan ve iktidar organlarından yoksun bırakıp onun yerine bir başka sınıfın kendi iktidar organları ile gelmesini sağlamak için mücadele asıl siyasi mücadeledir. Bu ise sınıf mücadelesi demektir. Her sınıf mücadelesi bir siyasi mücadeledir derken kastedilen, sınıf mücadelesinin gerçekten iki sınıf arasında bir iktidar savaşı olması gerektiğine işaret etmektir. Aksi takdirde bir patronla işçisi arasındaki kavgayı da sınıf mücadelesi diye görmemek için bir neden kalmaz. Nitekim Lenin bu vurguyu tastamam böyle bir yanılgıyı bertaraf etmek üzere yapmıştır.

Çoktandır özellikle de son seçimlere gelen süreçte bir siyaset sahnesi olsa da bu sahnede cereyan eden kavgaların gerçekten iktidar için mücadele anlamında bir siyasal mücadele olmadığının altı çizilmelidir.

Bu mücadelede burjuvazi devletin sabit kurumları ve bu devleti nöbetleşe yönetmek için birbirleriyle yarışan siyasi partileri ile örgütlü bir biçimde yer almaktadır. Ama bu siyasal mücadelenin öteki tarafında olması gereken proletarya siyaset sahnesinde bir sınıf olarak ve bir taraf olarak yer almamaktadır.

Onun yerine boy gösteren, bu önderliği ikame etmeye yahut önünü kesmeye çalışanlar bir yana, henüz proletaryayı bu siyasi savaşta temsil eden taraf yani proletaryanın devrimci partisi meydanda yoktur. 

Bu bakımdan, seçim sonuçlarına bakıp bu sonuçlardan sınıf mücadelesinin durumu ve akıbeti ile ilgili sonuçlar çıkaranlar henüz olmamış olan bir savaşımı olmuş gibi kabul ederler. Dolayısıyla da esas olarak proletaryayı bu kavgaya hazırlamak yerine, onun bu kavgada meydana çıkmadan hükmen mağlup olması için çalışan oportünistler oldum olası bu yanılgılı misyonun sahipleridir. 

Seçim sonuçları seçim meydanında proletaryaya iktidar savaşında önderlik edecek bir devrimci parti olmadığının hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmasını sağlamıştır. 

Bu seçeneği temsil etme iddiasını taşıyan muhtelif partiler ise esasen bu seçeneğin ortaya çıkmasını engelleyerek onun yerine geçmeyi hedeflemektedirler. Kendi güçsüzlükleri ve hazırlıksızlıkları nedeniyle söz konusu partiler, sınıf mücadelesinin nihai kertesinden kaçınma refleksiyle hareket etmekte düzenin tamirine bu yoldan katkı sunmaktadırlar. 

Seçim sonuçlarına bakıp sınıf mücadelesi ve sınıflar arası dengeler hakkında ahkam kesenler, bilerek bilmeyerek parlamenter siyaset zeminini sınıf mücadelesine ikame etmek isteyenlerin arasına karışırlar. Onlar tarafından kafaları karıştırılır ve onlarla birlikte yığınların zihinlerini bulandırırlar. 

Oysa, asıl siyasi kavganın parlamento minderinde yapıldığını savunanlar burjuva siyasetçileriyle onların ideologlarıdır. Buna inananlar arasında sözüm ona sınıf mücadelesinde beri tarafta durduğunu iddia eden parlamenterist avanaklar da vardır. 

Düzenin Krizinden Yararlanmak İçin Devrimci Parti Gerekir

Sınıf mücadelesi eşit güçler arasında yürüyen bir mücadele değildir. Taraflardan biri bu mücadeleye hakim sınıf olarak ve başta devlet aygıtları olmak üzere örgütlü ve donanımlı olarak girmektedir. 

Bu dengesizlik, ya hakim sınıfın kendi içindeki sorunlar ve krizler ile, yahut bu sorunları çetrefilleştirip, derinleştiren bir karşı saldırı ile değişebilir, elbette. Ama sermaye düzeninin kendi krizleriyle güçsüzleşmesinden medet umanların bir siyasi iddiayı temsil etmeleri mümkün değildir. Sınıflar arası güçler dengesini değiştirmek için hazırlıklarını düzen sınırları içinde gerçekleştirmeyi hayal edenlerin de bağımsız bir siyasi iddia sahibi olmaları söz konusu olamaz.

Bu düzenin kendi sorunlarını çözme arayışlarının sunduğu fırsatlardan yararlanarak yol almak isteyenler de, ister istemez güçler dengesinin hakim sınıf lehine sonuçlanmasına katkı yaparlar. 

3 Kasım seçimlerinin bir kez daha ve çarpıcı biçimde ortaya koyduğu gerçeklerden biri de budur. Düzenin has tamircileri adeta dikensiz gül bahçesinde gezer gibi, kendi sorunlarını aşmış, 12 Eylülden beri içinden çıkamadıkları parlamentonun yamalı bohçasını sadeleştirmeyi başarmışlardır. Üstelik bunu yaparken, bu düzenlemeyi çoğunluğunu ezilen yığınların oluşturduğu seçmenlerin yaptığı izlenimini korumayı da becermişlerdir. 

Bu şartlarda yeni tablonun yeni krizlere gebe olduğunu söyleyerek avunmak en tehlikeli kaçış yoludur. Zira sermaye düzeninin kendi bünyesinden kaynaklanan krizlerden kaçınmasının mümkün olmadığı doğru olsa bile, krizlerin sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak aşılabileceği de doğrudur. 

Bir başka deyişle işçi sınıfı sermayenin yıllardır içinde debelendiği krizden kendi çıkarları doğrultusunda yararlanamamıştır. Bu krizin çözümü sürecinden proletarya kendi temel krizini çözme doğrultusunda yararlanamamıştır. Yani bu arada proletaryanın devrimci önderlik krizinin çözülmesi yönünde adımlar atılamamıştır. Tam tersine sermaye kendi krizini aşmak için proletaryanın önderlik krizinden azami ölçüde yarar sağlamıştır. 

Bu bakımdan bu saptama yapılmadan ve bundan gerekli sonuçlar çıkarılmadan düzenin krize gebe olduğunu tekrarlamak, yeni krizlerin de aynı biçimde sonuçlanmasını önleyememenin en garantili yoludur.

Devrimci Parti Siyasi Mücadeleden Kaçınarak yaratılamaz

Seçimler sadece siyaset sahnesine işçi sınıfı ve ezilenleri temsil etme iddiasıyla çıkan partilerin devrimci bir önderliğin yerini tutamayacağını göstermekle kalmamıştır. Seçim süreci aynı zamanda reformistlerle oportünistlerin proletaryanın ve ezilenlerin en acil ve asgari sorunlarına yanıt getirmekten bile uzak olduklarını da meydana çıkarmıştır. Bu durumda komünistlere düşen, sağdan soldan esen rüzgarlara aldırış etmeden, parti yolundaki yürüyüşlerini sürdürmek ve adımlarını sıklaştırıp çabalarını yoğunlaştırmaktır. 

Bunu yaparken, ezilenlere ve emekçilere temel sorunlarının çözümü için devrimci bir önderliğe ihtiyaçları olduğunu tekrarlamakla yetinmek bu yürüyüşü belirsiz bir geleceğe doğru umutsuz bir yürüyüşe çevirmenin en bilinen yoludur. Böyle bir bezgin ve melankolik yürüyüşe heves edenler az değildir, seçimlerin ardından bunların artmasına da şaşmamak gerekir. Seçimlerin devrimci bir partiye olan ihtiyacın acilliğini ortaya koyduğunu varolan partilerin bu niteliğe ulaşma yeteneğinde olmadığını gösterdiğini saptamak önemlidir. Ama bu adımı hangi somut adımın takip ettiği daha önemlidir. 

Eğer devrimci bir önderliğin mevcut olmadığı ve varolanların bu niteliğe sıçramasının mümkün olmadığı doğru ise; (ki bundan sahici bir doğru yoktur)  o halde bunu bu temel ihtiyacın farkında olmayan yığınlara da kendi tuttukları yolun doğru olduğuna inanan devrimcilere de gösterebilmek gerekir. 

Göstermek lafla, parlak tasvirler ve bilgece nasihatlerle olmaz. Gösterilecek bir şeyin olması gerekir. En azından, «şu sorunları böyle çözecek bir parti yoktur» «size böyle bir parti lazım» diyebilmeyi mümkün kılacak bir somut bir pratik faaliyetin olması gerekir. Bu olmadan bu siyasi gerçeklerin işçi sınıfının en çok sömürülen ve en ileri kesimlerine ve onların arasında yılmadan çalışma yürüten devrimcilere gösterilebilmesi mümkün değildir. Onların anladığı dil budur; ve onlara hitap etmek isteyenlerin bu dilde konuşabilmesi lazımdır. 

İşçi sınıfının en temel ihtiyacı olan devrimci parti, bunların arasından çıkıp, bolşevizmin miras bıraktığı eylem kılavuzunu kuşanan militanlarla yaratılacaktır. Teorinin çetrefilleriyle uğraşmaya, teorik doğruları göstermeye meraklı çok bilmiş akıl hocalarının arasından değil.

Paylaş