MLKP ve Örgüt Bilinci

0

Bu yazı Haziran 2000 tarihli KöZ gazetesi 2. sayısında yayımlanmıştır.

MLKP Merkez Komitesi, Altınoğlu’nun ayrılması ve eleştirel önsözü üzerine bir açıklama* kaleme almıştır. Söz konusu açıklama örgütsel bir duruş sergilemek konusunda özünde tok bir tutumu yansıtmaktadır. Bu tutum tartışmasız bir biçimde desteklenmelidir. Ancak MLKP Merkez Komitesi’nin açıklama metnindeki yer alan ifadeler bir yandan MLKP’nin neden bolşevik bir önderlik yaratmada zaafa uğradığına ilişkin ip uçları vermekte:

“Garbis Altınoğlu, kendisiyle partisi arasındaki görüş ayrılıklarını abartmış, MLKP’ye olan inancını tüketmiş ve örgütsüz kalmayı MLKP’ye yeğlemiştir. Ama kendisiyle yaptığımız bütün tartışmalarda MLKP ile «dost» kalmak istediğini, ilişkilerini bu dostluk esprisine göre düzenleyeceğini taahhüt etmiştir. Bu tartışmalar bağlamında, partimiz de kendisini karşısına almak gibi bir düşünceye sahip olmadığını ifade etmiş, pratikte de bu devrimci politikasına uygun davranmıştır. Ama o ne yapmıştır? Kendisiyle tartışmalarımız daha devam ediyorken, partimizle hala sorunlu da olsa resmi organik bağı sürüyorken, o 1991-99 yılları arasında parti öncellerinden biri ve partiyle yaptığı yazışmaların hepsini, partimizi bilgilendirmeden yayımlamıştır.”

Söz konusu açıklamadaki yanlış açık. Partisinden ayrılmış bir eski devrimci eleştiriliyor. Ancak eleştirilen partiden ayrılma kararı ya da ayrılığa neden olan görüşler değil, sorun Altınoğlu’nun partiye verdiği sözü tutmaması. MLKP Altınoğlu’na dair aldığı kararı tutarlılıkla uygulayarak kendisini karşısına almıyor. Ancak Altınoğlu verdiği sözü tutmuyor, belgeleri habersizce yazarak «dostluk» ilişkisini bozuyor. Bu da MLKP’nin açıklama yapmasına neden oluyor.

MLKP’nin tutumu iki nedenden ötürü yanlış. İlk olarak eğer MLKP bu konuda bir açıklama yapmayı düşünüyorsa bunu ya Altınoğlu’nun «tasfiyeci basınca göğüs geremeyen» bir devrimci olduğuna resmi olarak karar verdiği zaman yapmalıydı. Yok eğer Altınoğlu’nun örgütle olan «resmi organik bağları sürüyorsa», bu Altınoğlu’nun tasfiyeci basınca göğüs geremediğine dair resmi bir görüş, resmi görüş formalite demek değilse elbet, olmadığına işaret eder. Eğer ortada örgütsel olarak kararlaştırılmış resmi bir görüş yoksa bu durumda bir merkez komitesiyle bir bireyin, söz konusu bireyin örgütten ayrıldıktan sonra nasıl bir pratik içerisinde olacağına, yahut örgütün bireyi nasıl değerlendireceğine dair şeyleri görüşmeleri bolşevik örgüt anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Kaldı ki, işçi sınıfının öncüsü olduğunu iddia eden bir partinin merkez komitesinin, ünvanı ne olursa olsun bir bireyi muhatap kabul edip ondan söz alması ve ona kendi yaklaşımını belirtmesi her durumda yanlıştır. Kaldı ki eğer Altınoğlu’nun resmi organik bağları sürüyorsa bu iki kere yanlıştır, çünkü ortada bir tartışma varsa geleceğe yönelik kararlar netleşmemiştir, eğer geleceğe yönelik kararlar netleşmişse ortada kararları netleştirmek amaçlı bir tartışma yoktur. Eğer ikisi de sürüyorsa, yani hem kararlar netse hem de buna rağmen bir tartışma sürdürülüyorsa ortada bolşevik bir örgüt içerisinde gerçekleşen bir mücadele değil, diplomatik bir pazarlık var demektir.

Eleştirilmesi gereken ikinci nokta örgüt içi demokrasiyle ilgili. Altınoğlu’nun kendisine sansür uygulandığına ilişkin iddialar şu sözlerle yanıtlanıyor:

“MLKP’nin beş yıllık mücadele tarihinde, bireysel görüşlere parti içinde, en fazla «tolerans» tanınan Garbis Altınoğlu’dur. Partimiz onun zor ve sıkıntılı günlerinde çözücü platforma katılmasını istemiş, o bu platforma katılmayı «zaman israfı» olarak tanımlamış, örgütün içinden ve güncel siyasal mücadeleden uzak durmuştur.”

Tolerans sözcüğü tırnak içerisinde olsa bile, devrimci bir örgütün organlarının hiçbir zaman ağzına almaması gereken bir sözcüktür, çünkü özü itibariyle burjuva merhametine ve ona yol açan uzlaşmacı anlayıştan kaynaklanmaktadır. Ancak yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı gibi Garbis Altınoğlu’na gerçekten tolerans gösterilmiştir. Bunun nedeni de muhtemelen MLKP’nin tıpkı Kızıl Bayrak gibi Altınoğlu’nun örgüt kaçkını eğilimini hiçe sayarak onu «emektar ve tanınmış bir devrimci» olarak görmesidir. Bununla birlikte kendisine teorisyenlik görevi biçilen Altınoğlu’na gösterilen tolerans sadece teori üretiminde ayrılıkla ilgili değildir. Altınoğlu örgütsüz davranmakta da özgür bırakılmıştır, kendisi çözücü platformlara çağrılmış ama bunu zaman kaybı olarak nitelemiştir. Buna karşılık partisi kendisine tolerans göstermiştir. Örgütün içinden ve güncel siyasetten uzak durmuştur ama yine de örgüt ona tolerans göstermiştir. Böyle bir devrimci istediği kadar tanınmış olsun, bulunduğu örgüte nasıl bir faydası dokunabilir? Ama tolerans gösteren MLKP örgütsel mücadeleden uzak duran Altınoğlu’nu örgütten çıkarmak yönünde hiçbir girişimde bulunmamıştır. Aksine MLKP’nin ifadesine göre «görüş ayrılıklarını abartarak» partiden ayrılan Altınoğlu’nun kendisidir. MLKP buna da tolerans göstermiştir. MLKP’nin tolerans gösteremediği tek şey Altınoğlu’nun sözünde durmamasıdır.

MLKP Merkez Komitesi’nin Altınoğlu’na verdiği yanıt elbette yerindedir. Ancak diplomatik kaygıların, kıdemli teorisyenlere duyulan uzlaşmacı saygının ve hoşgörünün ağır bastığı oranda yetersizdir ve tasfiyecilik karşıtı özüyle çelişmektedir.

*İlgili yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz:

http://mlkp-info.org/index.php?icerik_id=707&Zorunlu_bir_a%C3%A7%C4%B1klama

Paylaş