Leninist Dönemin Son Kongresi: Dördüncü Kongre (5 Kasım – 5 Aralık 1922)

0

Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün Kasım 2003 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

Komünist Enternasyonal’in dördüncü kongresi, Ekim Devrimi’nin beşinci yıldönümüne denk gelen bir zamanlamayla, 5 Kasım – 5 Aralık 1922 tarihleri arasında Petrograd ve Moskova’da yapıldı. Her ne kadar ilk bakışta katılan delege sayısı bir önceki kongreye kıyasla azalmış (602’ye karşılık 408) görünüyorsa da, belirleyici oy sahibi delegelerin sayısı bu kez daha yüksekti: 289’a karşılık 303. Üstelik delegelerin ulusal dağılımı bakımından da daha zengin katılımlı bir kongre oldu bu kongre: daha önceki kongrede 48 ülke ya da milliyeti temsil eden delegeler bulunurken, dördüncü kongre 61 ülkenin komünistlerini bir araya getirdi.

Kuşkusuz yıldönümüyle çakışması vesilesiyle, hem bu kongre daha coşkulu bir ortamda gerçekleşti, hem de Rus Devrimi’nin değerlendirilmesi gündemde başlıbaşına bir yer tuttu. Kongre coşkulu kitle gösterilerinin eşliğinde Petrograd’da açıldı aynı iklimde Moskova’da sürüp sona erdi. Lenin, Clara Zetkin ve Bela Kun «Rus Devrimi’nin Beş Yılı ve Dünya Devriminin Perspektifleri» başlığı altında üç ayrı rapor sundular; Troçki de NEP uygulaması hakkında uzun bir rapor sundu.

ECCI (KEYK-Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi) raporu daha önce olduğu gibi, Zinovyev tarafından sunuldu. Geçen kongrede karara bağlanan taktik değişikliğinin ve buna bağlı olarak iki kongre arasında yer alan kimi girişimlerin irdelenmesi, bu rapor çerçevesinde yürütüldü. Bununla birlikte aynı gündemle ilişkili olmakla birlikte, birleşik cephe sorunu başlı başına bir konu olarak tartışılıp bu konudaki tezler oylandı. «Komünist Enternasyonal’in Taktiği» hakkında bir önceki kongre kararlarını pekiştiren bir karar metni kabul edildi. Bu kongrede faşizm konusu da ilk kez tartışma konusu edildi; Bordiga ve Radek bu sorun hakkında birer rapor sundu.

Bir önceki kongrede düpedüz es geçilen ulusal sorun bu kongrede yeniden ele alındı ve «Doğu Sorunu Hakkında Genel Tezler» delegelerce onaylandı. Bu kongre ayrıca «zenci sorununun» ele alınıp, bu konuda bir karar metninin benimsendiği ilk uluslararası platform oldu.

Sendikalarda, kadınlar arasında ve kooperatiflerde çalışma konusu elbette yine ele alınıp tartışıldı.

Üçüncü Kongre Çizgisi Sürdürülüyor

Dördüncü Kongrede oylanarak benimsenen «Komünist Enternasyonal’in Taktiği Üzerine Karar» metni şu satırlarla başladı:

“Dördüncü Kongre her şeyden önce üçüncü dünya kongresinin; 1)Dünya ekonomik krizi ve Komünist Enternasyonal’in görevleri 2)Komünist Enternasyonal’in taktiği; hakkındaki kararlarının üçüncü ve dördüncü kongre arasında geçen zaman aralığı içerisinde olayların akışı ve işçi hareketinin gelişimi tarafından tamamen doğrulandığını saptar.” (İlk Dört Kongre Belgeleri, age., s.155)

Neydi doğrulanmış olan? Özetle şunlar söylenebilir:

Birincisi, kapitalizm genel olarak çöküş evresine girmiştir; ama bu, bu evre içinde sürekli bir iktisadi kriz durumunun yaşanacağı anlamına gelmez. Aksine bu evrede de ekonominin iyileştiği, büsbütün kötüye gittiği dönemler birbirini izleyebilir. Nitekim, belli başlı kapitalist ülkelerde bir iktisadi iyileşme olduğu 1921’in ikinci yarısından itibaren açıkça görülmüştür. Üçüncü Enternasyonal’in dünya kongresi bu gelişmeyi önceden görmüş ve buna uygun taktik değişikliklerini gündemine almakla isabetli bir tutum göstermiştir.

İkincisi, herhangi bir iktisadi gelişme kapitalizmin genel bunalımını çözmez; bunu çözmediği gibi, emperyalist devletler arasındaki çekişmelere de son vermez. Nitekim, güya savaşı sona erdirip, uluslararası düzeni sağlamayı amaçlayan anlaşmaların ve başka girişimlerin hiçbiri, bunlara iktisadi bir düzelme eşlik etmiş olsa bile, hayal edilen istikrarı sağlamamıştır. Buna karşılık bu durumun bilincinde olan Sovyet Rusya yönetimi bu karışıklıktan yararlanma fırsatı bulmuştur.

Üçüncüsü bu ekonomik düzelme tek tek ülkelerde sınıf mücadelesinde bir yumuşama anlamına gelmez; hatta aksine, proletaryanın öznel nedenlerle kapitalizmin krizinden yararlanamayışının ve sosyal demokrasinin ihanetinin verdiği ivmeyle burjuvazi karşı saldırıya geçmektedir; ekonomideki düzelme de büyük ölçüde bu sayede mümkün olmaktadır. Bu olgu da üçüncü kongre tarafından saptanmıştı; nitekim tam da bu arada İtalya’da faşizm galip geldi. Bu gelişme, hem kapitalist saldırının; hem işçi hareketinin öznel zaaflarının (yani sosyal demokrat ihanetin ve merkezci tereddütlerin ölümcül sonuçlarının); hem de ekonomide bir iyileşmenin bu sayede sağlandığının çarpıcı bir örneği oldu. Bir örneğin ötesinde ciddi bir uyarıydı bu; Dördüncü Kongre bunu ciddiye aldı; o noktadan itibaren ciddiye alınmayışı ise sadece Komünist Enternasyonal’in değil, genel olarak işçi hareketinin de felaketi oldu.

Nihayet, üçüncü kongre bu durumda komünistlerin işçi sınıfının savunma mücadelelerinin başını çekmesi gerektiğini vurguladı; geniş yığınların bu mücadele içinde örgütlendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için yeni perspektifler ortaya attı; birleşik cephe politikasını öne çıkardı. Bu taktik değişikliği de daha ilk adımlardan itibaren işçi yığınları arasında olumlu bir yankı buldu.

Dördüncü kongre bir önceki kongrede bir bakıma kerhen benimsenen kararların ve taktik yönelişin yeniden ve derinlemesine ele alınarak iki kongre arasındaki gelişmeler ışığında kadrolara benimsetilmesi yönünde çabalara sahne oldu. Bu çabalar karşısında gerek dünya durumunun değerlendirilmesi konusunda, gerekse de bir önceki kongrenin taktik dönüşünün derinleştirilmesi konusunda sert itirazlar olmadı. Bunda geçen kısa süre içinde bunların doğrulandığına dair işaretlerin bol oluşu hatırı sayılır bir rol oynadı.

Ne var ki, hâlâ bir fikir birliği mevcut değildi. Bu en çok program tartışması sırasında görüldü. Doğrusu, bu duruma şaşmamak da gerekir; zira sadece Enternasyonal’in avrupalı delegeleri için değil, Rusya’dan gelenler için bile yeni olan bir anlayıştı söz konusu olan. Her ne kadar, önerilen cephe politikası, geçiş talepleri anlayışı ve işçi hükümeti perspektifi, doğrudan doğruya Rus Devrimi deneyiminden çıkarsanmış dersleri yansıtıyor olsa da, bunların yaşandığı Rusya’da dahi bu biçimiyle ifade edilmiş, teorik bir çerçeveye kavuşturulmuş değildi. Bunun yeni yeni yapılıyor olması güçlük oluşturmaktaydı. Bu güçlüğün aşılamadığı daha sonra görüldü; daha doğrusu ancak bugün böyle bir gözle bakıldığı zaman görülebilen bir gerçek olabiliyor.

Dördüncü Kongre’nin Anlamı

Enternasyonaller tarihinin en uzun kongresi olan bu toplantının dikkatlerin yöneltilmesi gereken iki yönü var.

Bunlardan birincisi, tek tek ülkeler hakkındaki tartışmaların kapsamı ve alınan kararların ayrıntılı ve bağlayıcı oluşunda görülüyor. Bu kongrede ele alınan 24 gündem maddesinin hatırı sayılır bir kısmı tek tek ülkelerdeki durumun irdelenmesine ve kararlar alınmasına ayrıldı. Bu çerçevede ağırlıklı olarak tartışılan Sovyet Rusya’nın yanı sıra Fransa, İspanya, İtalya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Danimarka, Norveç, Türkiye, Mısır ve İrlanda hakkında ayrı ayrı ve ayrıntılı tartışmalar yürüdü; bunların her biri hakkında ayrı ayrı kararlar alındı. Bu durum Komünist Enternasyonal’in sahici bir dünya partisi yolunda önemli bir mesafe katettiğinin bir işareti olarak görülmeli.

Dikkat çeken ikinci nokta ise, adeta bu birincisini tekzip eden bir durumdu: gündemin beşinci maddesi olarak Komünist Enternasyonal programı hakkında tartışma açıldı ve sonuçlanamayıp ertelendi. Beş kıtaya yayılan Komünist Enternasyonal’in bu noktaya kadar somut bir programa sahip olmaması, tuhaf değilse bile dikkat çekici ve düşündürücü değil mi? Bu tartışma sırasında biri Buharin, biri Almanya’dan Thalheimer, biri de Bulgar Kabakçıyev tarafından sunulan üç taslak ele alındı. Sonuçta herhangi bir program kabul edilmedi; bu tartışma bir sonraki kongrede sonuçlandırılmak üzere «Komünist Enternasyonal’in Programı Hakkında» kısa bir karar metni ile bağlandı. Ama program konusundaki boşluk ve belirsizliklerin bu kısa metinle doldurulamayacağı açıktı; doldurulamadığı da sonradan görüldü.

Program Konusundaki Eksiklik Nasıl Anlaşılmalı?

Halbuki ince tartışmalar sonucunda Komünist Enternasyonal üyesi partiler için o zaman yazılmış bazı program metinleri vardı. Bunlardan biri Rusya Komünist Partisinin programı idi. Biri Bulgar Partisi’ninki idi; biri TKP’nin programı idi. Bir de Fransız komünistleri için hazırlanan taslak vardı.

RKP’nin programı «iktidardaki bir partinin programı» diye başkalarının işine yaramayacak bir belge gibi görüldü; zamanla iktidara yerleşen partilerin bile bundan yararlanmadığı anlaşıldı. Bulgar partisi bir yıl sonra ciddi bir darbe alınca ilgi odağı olmaktan çıktı. Fransız partisi için hazırlanan taslak daha dördüncü kongrede kendini gösteren belirtilerden de anlaşılabileceği gibi hiçbir zaman Fransızlar tarafından bile ele alınmadı. Dördüncü kongrede FKP içindeki Masonların temizlenmesi İkinci Enternasyonal artıklarından kurtulmak gerektiği vb. üzerine sert tartışmalar olmuştu. Özellikle Fransız komünistlerinin bir kısmının ulusal sorun konusunda apaçık bir biçimde sosyal şoven bir çizgide olduğu ortaya çıkmıştı. O nedenle Komünist Enternasyonal çizgisinde bir program taslağını rafa kaldıracak olanların başında Fransız Komünist Parti’lilerin gelmesine şaşmamak gerekiyordu.

TKP programına gelince, bu program daha mürekkebi kurumadan önce Türkiyeli komünistler tarafından rafa kaldırıldı. Komünist Enternasyonal’in beşinci dünya kongresinde de Türkiyelilerin hatırı sayılır katkısı ile Komünist Enternasyonal özellikle de ikinci kongrede benimsenen ulusal sorun konusundaki tutumu resmen terk ederek rayından çıkma konusunda en büyük adımı atmış oldu.

Komünist Enternasyonal dördüncü dünya kongresinde görünen çelişkili hakikat bir bakıma Lenin zamanındaki Komünist Enternasyonal’in durumunun aynasıdır. Bu durum, bir yandan örgütün gelişmekte olduğunu ve dolayısıyla gelişme ümidinin mevcut olduğunu gösterir; ki bu onun güçlü yanıdır. Ama bir yandan da henüz politik bir örgüt olarak şekillenmiş olmadığını, evrim halinde olduğunu gösterir, ki bu son nokta da onun zaafıdır. Yani dördüncü kongre sadece Lenin’in bizzat katıldığı son kongre olduğu için önemli değildir; aynı zamanda Lenin’in İkinci Enternasyonal geleneğinden kopma doğrultusunda daha dünya savaşının ilk günlerinden itibaren sürdürdüğü yoğun çabanın son safhasında henüz sonuçlarına ermediğini de göstermektedir. Yeni komünist bir enternasyonal kurulmuştur ve işlemektedir ama hâlâ yeni bir programa kavuşamamıştır. Oysa Lenin bu konuda 1916’dan beri ısrarlı bir gayret içindeydi.

Aslında Üçüncü Enternasyonal’in kaderini belirleyen bu zaaf hem İkinci Enternasyonal’in mahiyetinin geç fark edilişinin, hem de Üçüncü Enternasyonal yoluna bundan daha geç girilişinin bir bedelidir. Merkezciler bu tabloya bakıp en büyük eksiğin bir programın yaratılamamış olması olduğunda ısrar edebilirler; edenler az değildir. Bu gibiler Komünist Enternasyonal yoluna girmek için evvela ideolojik alandaki görevlere yoğunlaşmak ve bir programı ortaya çıkarmak gerektiği sonucuna varmaktadırlar. Böyle düşünenler eskiden de vardı komünistlerin yolundan hiç eksilmediler. Komünist Enternasyonal’de tamamlanamayan ödevİ programın önceden hazır edilememiş olması değildi. Böyle bir program ancak Dördüncü Kongrede apaçık kendini gösteren örgütsel zemin üzerinde yaratılabilirdi; o olmadı. Bunun nedeni de programın geç yazılması değil, Komünist Enternasyonal’in kuruluşunun gecikmesidir. Bu gecikmenin sorumluları arasında da ideolojik sorunların ideolojik alanda çözülebileceğine inananların rolü az değildir.

Her ne kadar dördüncü kongrenin kararları pratikte bir uygulanma şansı bulamamış ve daha öncekilerinkilerle birlikte rafa kaldırılmış olsa da, Komünist Enternasyonal’in Leninist döneminin son kongresi olan bu kongre de, daha öncekiler gibi, komünistlere hâlâ ışık tutan önemli tartışmalara sahne oldu; önemli açılımlar getirdi. Bunlar Komünist Enternasyonal’in yozlaşıp tasfiye edilmesini engelleyebilmiş değilse bile, bugün yeni bir enternasyonali kuracak çekirdeğin yaratılması göreviyle yüz yüze bulunan komünistler için paha biçilmez değerdedirler.

Komünist Enternasyonal’in Leninist Dönemi Hangi Sözlerle Kapanmıştı?

Lenin’in Komünist Enternasyonal’de yaptığı ve bu örgütün geleceği ile ilgili kaygılarını yansıtan son konuşması, dördüncü kongre sonuna varıldığında örgütün genel durumu hakkında önemli işaretler vermektedir:

“Sanıyorum, Rus Devrimi’nden beş yıl sonra hem biz Ruslar için hem de yabancı yoldaşlar için, hepimiz için en önemlisi kendimizi eğitmektir. Bunu ancak şimdi yapabiliriz. Bunu yapabilmek için ne kadar zamanımız olacak, bilmiyorum. Kapitalist güçlerin sükunet içinde kendimizi eğitmemize ne kadar izin vereceklerini bilmiyorum. Ama çatışmalardan, savaştan uzak her serbest anımızı öğrenmek için harcamalıyız; hem de en başından başlayarak öğrenmek. Bütün parti, Rusya’daki toplumun tüm kesimleri öğrenmeye susamışlıklarıyla bunu kanıtlıyor. Bu özlem gösteriyor ki, bugün bizim için en önemli görev, hâlâ ve daima kendimizi eğitmektir. Ama yabancı yoldaşların da, bizimle aynı anlamda olmasa bile, öğrenmeye ihtiyaçları var; bizim hâlâ, okuma yazma ve okuduklarımızı anlama bakımından bir eğitime ihtiyacımız var. Bunun burjuva kültürüyle mi, yoksa proleter kültürü ile mi ilişkili bir sorun olduğu konusunda hâlâ bazı tartışmalar var. Ama bu sorunu bir kenara bırakıyorum. Kesin olan hiç değilse bir tek şey var: bizim okuma yazmayı ve ve okuduklarımızı anlamayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Yabancıların ise buna ihtiyaçları yok. Onların daha üstün bir şeye ihtiyaçları var: yani her şeyden önce, okuyup anlamadan imzaladıkları, komünist partilerin örgütsel yapıları hakkındaki metinlerimizi anlamaları gerekiyor. Onların birinci görevi bu olmalıdır. Bu kararın uygulanması gerekiyor. Ama bu bir gecede olacak iş değil. Bu karar çok Rusvari; Rusya’nın deneyimini tercüme ediyor. Bu yüzden yabancılar için pek anlaşılır değil; bu kararı bir ikona gibi bir köşeye asıp ona hayran hayran bakmakla yetinmemeliler. Bu şekilde bir yere varılmaz. Rus deneyiminin önemli bir bölümünü sindirmeleri şart. Bu nasıl olacak bilmiyorum…” («Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi’nde Konuşma» TE. c.33, s. 443-444)

Bir anlamda Komünist Enternasyonal’in Leninist döneminin kapanış konuşması sayılabilecek olan bu konuşma, aynı zamanda ilk dört kongre döneminin esas işlevinin altını çiziyordu: İkinci Enternasyonal geleneği ile zihinleri bulanmış, olumsuz alışkanlıklar edinmiş kadroların devrimci komünist bir çizgide temel eğitimini sağlamak. Bugün komünistlerin önünde aynı sorun boylu boyunca durmaktadır.

KöZ’ün arkasında duran komünistler bu görevin tamamlanmasına öncülük etme iddiasındadır.

Paylaş