Kürdistan’a Parçacı Değil Komünist Siyaset Lazım!

0
[Bu yazı 2004’te Proleter Devrimci Köz gazetesinin 22. sayısında yayımlanmıştır.]

Londra’dan yayın yapan Arap gazetesi Şark El Awsat, Irak’a  komşu ülkelerin bakanlarının Kahire’de yaptıkları son toplantıda Türkiye’nin dışişleri bakanı Abdullah Gül ile Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari arasında hararetli bir tartışma geçtiğini yazdı. Söz  konusu tartışma Gül’ün Kerkük hakkında toplantıdan önce sarfettiği sözler idi. Gül Kahire toplantısından birkaç gün önce şunları söylemişti:

“Irak’taki istikrar bizi ilgilendirir bu konuda bazı sorumluluklarımız vardır. Tükmenlerden sorumluyuz. Komşu bir ülkedeki adaletsizliklere ve oldu bittilere o ülkenin iç işleri olarak bakamayız. Nasıl ki geçmişte Kürtlere işkence karşısında sahip çıkmışsak; herhangi bir adaletsizlik durumunda da Türkmenlere sahip çıkarız.”

Şark El Awsat Gazetesinin haberi dayandırdığı kaynak, Zebari’nin Gül’ün bu sözlerine şu sözlerle cevap verdiğini aktarıyor:

“Kerkük’ün geleceğini tartışmak üzere toplantılar yapıyorsunuz. Biz de Diyarbakır’ın geleceği hakkında toplantılar yapsak hoşunuza gider mi? Kerkük Türkiye’nin mi Irak’ın mı parçasıdır?”

Söz konusu gazete, bu müdahaleyle Zebari’nin komşu ülkelerin Irak’ın iç işlerine karışmamasına teminat altına almayı hedeflediğini yazıyor.

Son üç yıldır Türkiye ile Güney Kürtleri arasında Kerkük sorunundan dolayı sürtüşmelerin olduğu ve bu sorunun giderek kızışacağı ortada. Kerkük konusunda Türkiye’nin izlediği yayılmacı ve anti-Kürt siyaseti anlamak mümkün, ancak ne var ki bu konuda Güneyli Kürt siyasetçilerinin izlediği siyaseti anlamak zor.

Bir yandan Mesud Barzani, özellikle Türkiye’ye karşı, Kerkük konusunda tavizsiz bir tutum sergilerken, diğer yandan KDP içinden gelen ama bugün Irak dışişleri bakanı olan Hoşyar Zebari’nin Kahire toplantısındaki tutumu kaygı verici ve düşündürücü.

Hoşyar Zebari’nin ‘siz Kerkük’ün geleceği ile ilgili toplantılar yapıyorsunuz, peki biz eğer Diyarbakır’ın geleceği ile ilgili toplantılar düzenlersek sizin hoşunuza gider mi?’demesi bazı Kürt çevrelerinin hoşuna gitmiş olabilir. Ama bu tutum bizce son derece tehlikeli ve Kürdistani olmayan bir siyasi duruşu ifade ediyor.

Buna benzer bir siyasi tutum YNK genel sekreteri Celal Talabani tarafından Irak savaşı sırasında sergilenmişti. Talabani o dönem yaptığı bir açıklamada «Irak’a komşu olan devletler eğer Kerkük sorununu karıştırırsa biz de Diyarbakır dosyasını, Mahabad dosyasını, Kamışlı dosyasını açarız.» demişti. Böylece örtülü biçimde de olsa komşu devletleri tehdit etmişti.

Gerek Celal Talabani’nin ve gerekse Hoşyar Zebari’nin açıklamalarında asıl görülmesi ve üzerinde durulması gereken nokta Kerkük üzerinden Kürdistan’ın tümünün pazarlığının yapıldığıdır.

Tehdit gibi görünen bu tutumla verilen mesaj aslında şudur: Siz Kerkük’e karışmayın; biz de Diyarbakır ya da Kuzey Kürdistan’a; Mahabad ya da Doğu Kürdistan’a; Kamışlı yada Güneybatı Kürdistan’a karışmayız.

Diğer bir deyişle bu tutum, Kerkük’te Kürtler lehine bir statüyü garanti altına almak amacıyla Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerin işgal statüsünün Kürtler eliyle meşrulaştırılmasıdır.

Ne Talabani’nin ne de Zebari’nin Kerkük üzerinden bütün Kürdistan’ı feda etmeye hakları yoktur. Denebilir ki, Zebari o toplantıda KDP adına değil Irak Dışişleri Bakanı olarak konuştu; bunu anlayışla karşılamak gerek. Öyle olduğunu kabul edelim. Ama eğer Zebari’nin sarf ettiği o sözler KDP’yi bağlamıyorsa ve bunları sadece Irak devlet adamı sıfatı ile söylemişse, o zaman neden buna tahammül gösteriliyor; ve neden KDP adına bir başka açıklama yapılmıyor?

Açıkçası daha önce Mesud Barzani de «Kerkük Kürdistan coğrafyasıdır, pazarlığını yapmayız» derken bir bakıma Kürdistanın diğer ve daha büyük parçalarının pazarlığına açık kapı bırakan bir söz söylemiş değil miydi?

Zebari’nin yaptığı açıklamanın ve bu açıklamayı olağan kabul edenlerin tutumunun asıl talihsiz yanı şudur: Kerkük’ün asıl sahibi olan Kürtlerle beraber yaşayan Türkmen azınlığı Diyarbakır Kürtleriyle aynı kefeye konmaktadır.

Zebari’nin şunu iyi bilmesi gerek: Kürtler Diyarbakır’da bir azınlık değil oranın asıl unsurlarıdırlar. Diyarbakır Türkiye’nin bir şehri değil, aynen Kerkük gibi Kürdistan’ın bir şehridir. Eğer Zebari Adana’da ya da Sivas’tan öte Türkiye’de yaşayan Kürt azınlığını Güney Kürdistan’daki Türkmen azınlığı ile kıyaslamış olsaydı yerinde bir kıyaslama yapmış olurdu. Ama bir elde Kürdistan’ın bir şehri, diğer elde Kürdistan’ın başka bir şehri ile Kürdistan’ın işgalcileri ile pazarlık yapılması kabul edilemez.

Emperyalistler tarafından 4’e bölünen ve son 80 yıldır 4 işgalci devlete karşı savaşan Kürtler tarihlerinin en hassas dönemlerinden birinden geçmektedirler. Emperyalistler arası kavganın sahnelendiği Ortadoğu’nun göbeğinde yeralan Kürdistan bu çetin dönemden ancak Kürdistani bir siyasetle sağlıklı bir şekilde çıkabilir.

Bugün Kürdistan’da eksik olan, Kürdistani bir siyaseti, yani Kürtlerin devletleşmesini ve birliğini amaçlayan ve bu devletin niteliğini Kürdistanlılara taşıyan devrimci bir örgütlenmedir.

Kürdistan’ın 4 parçasında seyreden ulusalcı siyasi hareketler gerek geçmiş pratikleri ve gerekse bugünkü pratikleriyle böyle bir misyona aday olamazlar. KDP örneğinde olduğu gibi en fazla parça düzeyinde ulusal siyasi zemin üzerinde hareket edebilirler. Nitekim Zebari’nin tutumu ve bu tutumun yadırganmaması da bunu göstermektedir.

Kürdistan’ın dört parçasında yaşayan Kürdistanlı işçi, emekçi ve yoksul köylülüğü Kürdistani bir siyasete doğru yönlendirmek, bağımsız, birleşik ve özgür bir Kürdistan Sovyet cumhuriyetini kurmak için Kürdistan’da parçayı değil bütünü esas alan komünist devrimci bir partiye ihtiyaç vardır.

Bu partiyi yaratmak Kürdistan’ın siyasi zemininde hareket eden ve kendisine komünist diyen bütün Kürdistanlı devrimcilerin önünde duran en acil ve öncelikli görevdir.

Yaşasın Komünistlerin Birliği

Kürdistanlı Komünistler

Paylaş