KÜRDİSTAN’A KOMÜNİST SİYASET KOMÜNİST ÖNCÜ LAZIM

0

(Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün 2003 yılı Nisan ayında çıkan 7. sayısında yayımlanmıştır.)

Savaş vesilesiyle Ortadoğu’da varlıkları bir kere daha önem kazanan Kürtler’in özgür ve savaşsız bir bölgenin potansiyel gücü olduklarını bir kere daha görüyoruz. Böylesi bir dönemde kendilerini “Kürdistanlı Komünistler” olarak tanımlayanların yazıları elimize geçti. Hareket ettikleri zemini selamlıyor, attıkları adımın enternasyonal kaygıları olan devrimciler tarafından önemseneceğini düşünüyoruz. Elimize posta yoluyla ulaşan mektup ve yazıları bu kaygıyla basıyoruz.

KÜRDİSTAN’A KOMÜNİST SİYASET
KOMÜNİST ÖNCÜ LAZIM

Bu yazıda sıraladığımız öncüller KöZ’e okur mektubu güdüsüyle yazılmadı, öyle okunması da gerekmiyor. 

KöZ yayın hayatına başlayalı beri komünist siyasetin, örgütsel, teorik-pratik vb. sorunlarını süreklilik-kopuş diyalektiğine bağlı bir duruşla ele alıyor. Teorik olarak KöZ’e yakın duran yayın çizgileri görmezlikten gelinmez. Ancak “onlar” kusuru hep başkalarında arayanlar oldu. KöZ hem kusuru kendinde aradı hem de bir öncekini aşma basiretini gösterdi. Bu yazının KöZ’ e yazılmasının esas nedeni bu tok ve çizgide ısrarlı duruşudur. 

Ayrıca bu yazıdan murat KöZ’le aynı sayfaları paylaşmak arzusu olsa bile “misafir” niyetlidir. Kendi sayfalarını yaratana kadar, KöZ’le sadece fikri düzeyde flört değil, somut adımların atılması uğruna her düzeyde “aynılaşma” ve “birlikte” siyaset yapmanın kilometre taşı anlamına gelmek üzere okunmalıdır. KÖZ çoktandır üzerine düşen sorumluluğu omuzlamaktadır. Kendi gündeminde yoğunlaşan, burjuva gündeme ilkeli siyasetten bakan, reformist siyasete ilkeli ama eleştirel, iddialarının gerisine düşmeden yürüyen bu ısrarlı duruşa şapka çıkarılmaz, birlik-dayanışma çizgisiyle gidilir. Dolayısıyla bu yazı herhangi bir konuda herhangi bir boşluğu doldurma nedeniyle yazılmadı. Komünistlerin öncelikli görevlerinden kendi paylarına düşeni omuzlamak, üzerinde yaşadıkları coğrafyaya ilişkin görevler-bağlamında değerlendirilmelidir.

Kürdistanlı Komünistler

***

Dünya komünist hareketi geleneğine, yüz elli yıllık geçmişine, tarihine bugünden itibaren Kürdistanlı Komünistler olarak katılmak istiyoruz. Eklektik olarak değil, mücadeleler deneyimine eleştirel, yeni gelişme ve süreçlerin getirdiği sorunlara teorik üretim, amaç ve temel ilkelerde netleşmeyi ve birliğe katkı sağlayarak katılmak istiyoruz. 

Komünist veya Kürdistanlı komünist olmak bizim için bir sıfat değil, siyasal niteliği ifade eder. Bu siyasal kimlik anlamına gelmek üzere, siyasal örgütlenmeyle örtüşmek durumundadır. Örgütlenme başlı başına amaç değil, sınıfa öncülük saikiyle ele alınmalıdır. Dolayısıyla öncülük bahşedilen bir avantaj değil, siyasal pratik içinde elde edilebilir niteliktir. Kürdistan siyasi pratiğinde eksikliği duyulan devrimci bir partinin yokluğudur. Aslında bu yokluk başlı başına nesnel bir süreçtir. Devrimci partinin öznel ögesi komünistlerdir. Nesnel ögesi ise siyasal pratik alanıdır. Bu iki alanın Kürdistan üzerinde çoktan oluştuğunu söylüyoruz. Bizim için mesele bu yönde irade koyacak olan komünistlerin buluşmasıdır. Burada bazı öncülleri saptayarak ilerlemek mümkün.

1. Devrimci bir partinin yokluğu yerel değil evrensel bir eksikliktir. Tarihsel deneyimlerin ortaya koyduğu en önemli ders; politik sorunların çözümünü (iktidar, ulusal sorun vb.) proletarya öncüsünün devrimci bir program etrafında bağımsız enternasyonal dünya partisinin oluşturulmasından ve bunun her koşulda kayıtsız şartsız olarak savunulmasından ve yaşatılmasından geçer. Bütün ülkelerin komünistleri gibi Kürdistanlı komünistler de aynı görevle yükümlü olmalıdır.

2. Kürdistan siyasal pratiğinde komünist devrimcilerin yöntemi nesnelci, popülist, merkezci vb. ya da ulusal-devrimci, ulusal demokrat akımların yönteminden temelden farklı olmalıdır. Yani Kürdistan’da bağımsız sınıf siyasetini esas almalıdır. Bu durumda koşullara sığınmak proletaryanın bağımsız sınıf siyasetiyle çatışan “ulusal cephe” türevlerinde yer almak değil, tam tersine her alanda bu akımlarla ve burjuva liberal, geleneksel akımlarla mücadele esası üzerinden bağımsız siyasetini korumalı ve sürdürmelidir.

3. Proletaryanın komünist öncüsünün devrimci bir program etrafında bağımsız örgütlenmesi, örgütleyeceği ve dayanacağı Kürdistan proletaryası ve emekçi kitlesi olacaktır. Müttefiki dünyadaki devrimci komünistler ve işçi hareketi olup, herhangi bir burjuva devletle her türlü ilişkiyi reddeder. Buna ileride burjuvazinin yönlendirdiği bir Kürdistan devleti de dahildir.

4. Kürdistanlı komünistler üzerlerine düşen somut görevi yerine getirebilmek için sadece burjuvaziden bağımsız bir sınıf siyaseti ile yetinmemeli. Komünistler siyasi olarak işçi sınıfına bağlı ve onun hizmetinde olurken, ulusal-devrimci, ulusal-demokrat ve geleneksel akımların siyasi yapılarından ve bu yapıların siyasi etkinliği altında harekete geçen kitlelerin kuyruğuna takılanlarla da yollarını ayırmalıdır.

5. Komünistler için Kürdistan dışında yaşayan Kürtlerin sorunu, demokratik haklar için, ulusal baskı ve ayrımcılığa karşı mücadeledir. Ulusal kurtuluş mücadelesi ancak Kürdistan coğrafyasında egemenlik talebiyle anlamını bulur. Coğrafyasının ve siyasal egemenlik hedefinin dışına taşırılmış bir ulusal kurtuluş hareketi bir demokratik muhalefet hareketine dönüşür ve bu bir kültürel mücadeledir. Dolayısıyla burjuva demokrasisi sınırları içinde olan mücadeledir. Israrı ve devamı Bolşevik geleneğinde Bundculuk olarak tanımlanan eğilimin ifadesidir.

6. Komünistler bu açmazlara, hem ezen ulusun ve hem Kürdistanlı Komünistlerin aynı amaç ve ilkeler doğrultusunda komünist dünya partisi için birlikte mücadele yöntemiyle düşmezler. Doğrusu bu doğrultuda ezen ulus komünistlerinin sorumluluk alma noktasında bir halkayı yakaladıklarını biliyoruz. “Komünistlerin Birliği” platformunu bu halkanın pratik biçimi olarak görüyoruz. Bir üst enternasyonal çatı altında birleşmenin

a) Kürdistan halkasını oluşturmak üzere Kürdistanlı Komünistlere görev düşmektedir. Bunun için dönemin acil ve temel siyasi görevlerine cevap teşkil edecek bir sınıf partisi yaratmak. Bu da işçi sınıfının birliğini önceleyen bilinçli bir tercih ve irade sorunudur. Kürdistan Komünistlerinin, parti öncesi dönemi ve hazırlık faaliyetine işaret eder. Komünistler dışındaki akımların etkisinden uzak, kitle çalışması mazeretleriyle bu öncelikli görevi erteleyemezler, parti öncesi dönemi bilinçli planlı ve sistemli olarak, lafazanlığa ve tasfiyeciliğe karşı arınmayla birlikte yürütmelidir. İleride kurulacak enternasyonal parti beklentisi yerine öncelikli görevlerden başlamak üzere ayrı ülke komünistlerinin aynı çatı altında birliğini aynı amaç ve ilkeler doğrultusunda ilerletmek bugünün asli görevidir. Bu görevi üstlenecek kadro birikimi, Kürdistan’da  devrimciler ve emekçi kitleler içinde amaç disiplininden uzak, dağınık bir şekilde mevcuttur.

b) Komünistlerin bu konudaki referansı, yani parti öncesi hazırlık dönemi, planlı ve örgütlü çalışma ve bir enternasyonale varma süreci, Bolşevik deneyimi bilince çıkarmakla mümkündür.

7. Hazırlık dönemi, örgüt ve parti, örgütsel faaliyetin diyalektik durakları olabilir. Yani bir dönem komünistlerin bütün bir faaliyetinin yoğunlaştığı amaçlar haline gelebilir. Ancak genel sınıf mücadelesinde proleter komünist siyasetin araçları olmak zorundadır. Tersi durumda siyasetin amacı olurlar ve siyaset örgüt için yapılmış olur. Oysa parti amaca ulaşmak için kullanılması gereken, doğru kullanılması gereken bir araçtır. Bu bakımdan siyasal kimlikle, örgütsel kimlik ilişkisi doğru kavranmalıdır. Örgütün işlevi siyasi kimliği sahiplerine, emekçilere aktarmak, bilinçlerine çıkarmaktır. Siyasal kimliğin örgütsel kimliğe dönüşmesi kendisiyle birlikte çatışmayı getirir. Bu çatışmanın kaynağında örgütsel kimliğin çıkarının ön plana  geçmesi, siyasal kimliğin arka plana itilmesidir. Olumlu proleter devrimci deneyimler bu bakımdan öğreticidir.

8. İşçi sınıfının ve emekçi kitlelerin devrimci potansiyeli ve kitlesel ayaklanmaları yerine kendini ikame eden gerillacı, bürokratik, reformist vb. mücadele yöntemi ve buna denk düşen siyasi akımlarla mesafeyi açmak her fırsatta burjuva dolayıma vardıklarını teşhirden kaçınmamak gerekir. Kendi iktidarlarını ve parti çıkarlarını ulusun çıkarları önüne koyanlar bütün devrimci iyi niyetlerine rağmen burjuva demokrasisinin sınırlarına hapsolurlar.  İbret verici bütün “devrimler” ve “devrimci kalkışmalar” bu bağlamda düşünülmelidir. Proleter devrimleri çağında proletarya mücadele yöntemi-taktikleri ve iktidarın yerini alan her siyasi girişim burjuvadır, geridir. Burjuva çözümlerin gerici olduğunun söylenmesi boşuna değildir.

9. Tarihsel ilerlemeciler toplumları ileri ve geri gelişmişlikler olarak tasnif ederler. Asgari-azami program, Sosyalist devrim-Demokratik devrim ayrımları bundandır. Tarihin nesnelci bir anlayışla kavranması esasen bunu yapan akımların siyasal niteliklerinde aramak gerekir “gerilik” siyasi bir kavramdır. Burjuva gericilik ve bunu aşma iddiasında olan siyasi kadroların siyasi amaç, yöntem ve taktiklerindeki gerilik gözden kaçırılmamalıdır. Bugün Kürtlerden beslenen bir çok akım, gerçekliği kendi yasalarına uydurma çabasındadır. Kürdistan devriminin tarihsel merhalelerine işaret etmeleri kendilerince “Kürdistan’ın toplumsal geriliğine” bağlanmaktadır. Şu iki örnek “geri kalmanın” ekonomik, sınıfsal, kültürel vb. ögelerle bezeli olmadığını aksine “görüş sahiplerinin” özgül gericiliğine işaret eder: Birincisi; 1917 Ekiminde Kürt-Türk ve Ermenilerden seçilmiş delegelerle kurulan Erzincan Şura (Sovyet) hükümeti ki işleyişi sovyet demokrasisinin tipik örneğidir. İkincisi; Kürdistani bir amaçla Şeyh Mahmut Berzenci önderliğindeki ayaklanmanın siyasi hedef olarak SSCB’ye katılma isteğini iletmesi. Bir üçüncü örnek Abdülselam Barzani’nin işçi-köylü sovyetinin içini dolduracak görevleri sıralaması. Bunlardan muradımız, Kürdistan’ın seksen yıl önce ve sonrasında devrimci işçi siyasetine uygunluğunu anlatmak değil, Kürdistan  coğrafyasında yer tutan akımların geriliğine işaret etmektir.

10. Dünya ölçeğinde proleter devrimin ön koşulları gelişmekle kalmamış çürümeye yüz tutmuştur. Dolayısıyla krizden anladığımız, önderliğin çözülemediği krizidir. İnsanlığın kaderi buna indirgenmiştir. Beri yandan komünistler ve işçi hareketi tarihin en yenilmiş dönemini yaşamaktadır. Burjuva gericiliği karşısında çözüm üretememekte dibe vurmaktadır. Dünyanın egemenleri ve sömürücüleri ulusal ve sınıfsal köleliğin üstünü insan hakları, demokrasi ve barış sosuyla tadlandırmaktadır. Komünistler bu tadlandırıcılara kananlarla ayrım çizgilerini koymalıdır. Yeni bir atılım için koşulların geriliği mazeretine kapılmamalıdır.

11. Sermayenin kendi suretinden kurduğu dünya, siyasal çeper ve ulus-devletler hak ettiğinden fazla yaşıyor. Yıkmadan yıkılmayan sermaye dünyası aslında kölelerinden aldığı destekle ayakta duruyor. Dünyanın en politik ve devrimci topraklarından yükseltilecek mücadele, tarihin akışını yeniden düzenleyebilir. Kendini buna layık görmeyenler ve “imkansız, güç yetmez” diye burun kıvıranlar, Buch’lar kadar cesareti olmayanlardır. Ulusal ve sınıfsal kölelik tarihseldir. Ezeli ve ebedi değildir. Ama def edilmesi bilinçli tercih ve siyasi irade gerektirir. Takipçisi olduğumuz Devrimci Marksizm’in yüz elli yıl önce sermaye dünyasının pratik, kavramsal halini onların yaptığı gibi reddediyoruz. Ve buna pratik olarak başlamak istiyoruz. İçinde ve başında yer tutmaya, irade koyduğumuz, merkezinde Kürdistan’ın yer aldığı “Orta Doğu” coğrafyasında bu atılımı başlatmak istiyoruz.

12. 80 yıldır ulusal köleliğe karşı savaşan Kürt ulusunun açmazı savaşacak insan bulamamasında değil, savaştıranların “çaş”lık ve “brakuji” müesseselerini bu topraklardan  eksiltmeyen a kürdistani siyaset tarzlarıdır. Emperyalist dörde bölünmüşlük ve bu statükonun nesnelci koşulların sağlayacağı imkanlarla aşmayı umut ve temenni eden (!) dar kafalılık Kürdistan’ın taşıyabileceği bir yük değildir. Böyle bir lüksü de olmamalıdır. Kürtlerin kelimenin gerçek anlamıyla bu tarz siyasetlerle özgürlüğünü imkan dahiline sokacağına inananlar safdillerdir. Tıpkı geleceğini kendinden öte güçlere havale edenlerin akıbeti de böyledir. Tarihsel deneyimler her türlü kölelikten kurtuluşun disturunu bilincimize kazımalıdır. Ancak kendi mücadelemizle kazandığımız ve kendi öz örgütlerimizle bekçiliğini yaptığımız kazanımlarımız kalıcı olacaktır. Kürdistan’ın özgürleşmesi hiçbir zaman ve koşulda dört ve tek bir kapitalist devletle ele alınmamalıdır. Çünkü hala burjuva ve gerici olacaktır. Özgür bir Kürdistan; komünist bir dünya kuruluncaya dek sovyetik olan Kürdistan’dır. Bu bakış açısıyla “domuzdan kıl koparsan kardır” kapitalist zihniyetle Kürdistan’ı kapitalizmin varoşlarında tutup “demokratik-kültürel haklar” sınırında tutanlardan kendimizi ayıramayız.

13. “Ortadoğu’nun” Sovyet Cumhuriyetler Birliği’nin kurucu ögesi ve motor gücü Kürdistan olmalıdır. İki nedenle böyle olmalıdır; 1) bu coğrafyanın üzerinde birden fazla ulus barınmaktadır, bunların Demokratik Cumhuriyetler olarak bir arada bulunmaları ve yaşamaları, Komünist siyasetin icabı ve hayrınadır. 2) bu harmanlanma  işgalci ve ilhakçı devletlerin ezilen sınıflarıyla enternasyonal birlik, sınıf dayanışmasını üst seviyeye çıkarır. Ulusal kin ve rekabet yerine eşitlik temelinde güven esasına dayalı birlik en kötü halde burjuva demokratik çözümlerden milyon kez daha demokratik olacaktır.

“YAŞASIN KOMÜNİSTLERİN BİRLİĞİ”

BÜTÜN ÜLKELERİN KOMÜNİSTLERİ BİRLEŞİN!

KOMÜNİST BİR DÜNYA İÇİN, KOMÜNİST ÖRGÜT KURACAĞIZ !

Paylaş