Komünistler ve Seçim

0

Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün 2002 Eylül ayında çıkan 2. sayısında yayımlanmıştır.

Komünistler ve Seçim

Seçimler yaklaşıyor. Sağlı sollu burjuva partileri, reformistler ve devrimci akımlar seçime hazırlanıyorlar. Seçimler yaklaştıkça kimin nasıl bir tutum takınacağı giderek netleşiyor.

Burjuva partileri seçimlerde uşak arandığının farkındalar. Bu yüzden seçimlere “En iyi uşak benim!” diyerek hazırlanıyor. Bu partilerin hepsi İMF’ci; hepsi savaş yanlısı; hepsi gerici reformların destekçisi. Efendilerini ürkütmekten öylesine korkuyorlar ki sermayenin emekçilerin başına ördüğü çoraplara lafta bile karşı çıkamaya cesaret edemiyorlar.

Seçime reformistler (burjuva sosyalistleri) de giriyor. Reformist partilerin burjuva partilerinden tek farkı yüzlerine işçi dostu, sermaye düşmanı maskesi takmış olmalarıdır. Bu partiler adlarında emekçi, halk, özgürlük, demokrasi, komünizm sözcüklerinin bulunmasına pek önem veriyorlar. Her fırsatta bu düzeni nasıl baştan aşağı değiştireceklerinden söz ediyorlar. Ama ağızlarını açar açmaz bu partilerin de burjuva partilerinden bir farkı olmadığı açığa çıkıyor. Burjuva sosyalist partilerin düzeni kökten değiştirmeye niyetleri yok. Bu partilerin görevi emekçi yığınların düzenden kopmasını engellemek; emekçi yığınlar arasında mecliste çıkarılacak kimi yasalarla emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının değiştirileceği hayalini yaymaktır.

Burjuva partileriyle reformistlerin seçimlere ilişkin hazırlıklarında bir çok ortak yön var. İkisi de seçimlere ve seçim sandığına kilitlenmiş durumda. Gözleri seçim sandığından başka bir şey görmüyor çünkü tek bir dertleri var: Yeterli oyu alıp meclise kapağı atmak. İkisi de düzenin tamircisi olmaya hevesleniyor. Aralarındaki fark burjuva partileri daha çok patronlara hitap ederken reformistlerin ağızlarından işçi emekçi lafını düşürmemesidir. Ama ikisi de sonuçta dikişleri patlamaya yüz tutan bu düzenin parçalanmasını engellemek için yama yapmayı önerirler. İkisi de 4 Kasım günü emekçi mahallelerinden çekilecek çünkü seçimler bittikten sonra tek derdi oy olan bu partilerin emekçilerin arasında bulunması, onlara tek ayak üstünde sayısız yalan söylemesi için bir neden kalmayacak. Bir sonraki seçimdeyse bütün numaralar baştan tekrarlanacak…

Seçimlere sadece burjuva partiler ve reformistler katılmıyor. Devrimci akımlar da çeşitli bölgelerden bağımsız adaylar gösteriyorlar. Ancak devrimci hareketin gücü burjuva partilerinin ve reformistlerle karşılaştırılabilecek düzeyde değil. Devrimci hareketin emekçi yığınların düzen partileri ve reformistler hakkındaki yanılsamalarını parçalayacak bir gücü yok. Daha da kötüsü devrimci hareketin reformistlerden kendini ayırt edecek net bir programatik yönelimi de yok. Devrimci hareketin seçim çalışmasını üstüne oturttuğu taleplerle reformistlerin talepleri benzerdir.

Kısacası seçim süreci komünistlerin bütün belirlemelerini bir kez daha açıkça doğrulamaktadır. İşçi sınıfının devrimci partisi yoktur. İşçi sınıfının önderlik bunalımı vardır. Bu bunalım çözülmedikçe burjuvazi köpeksiz köyde değneksiz gezmeyi sürdürecektir. Reformistlerse emekçilerin ve ezilenlerin düzene karşı tepkilerini emiyorlar. Devrimci harekette ise varolan kafa karışıklığı sürüyor. Partili partisiz devrimci hareket reformistlerle ayrım çizgilerini çekmekte zorlanıyor. Seçim kampanyalarıyla birlikte saflar daha da karşıyor.

Bu belirlemelerin doğru çıkması kendi başına komünistler açısından bir anlamı yok. Doğru belirlemeler dünyayı değiştirmez. Oysa komünistler bu tespitleri haklı çıkmak için değil bu belirlemelere yol açan gerçekliği değiştirmek için yapıyorlar.

İster seçimlerle, ister savaşla isterse de ağır bir ekonomik krizle karşılaşılsın komünistlerin önündeki görev değişmeyecektir: İşçi sınıfının devrimci partisini yaratmak. Böyle bir parti yaratılmadığı sürece söz konusu “elverişli konjonktür”lerden hiçbiri bir proleter devrimin önünü açmayacaktır. Devrimci parti olmadığı sürece devrim yolundaki bu fırsatların hiç biri işçi sınıfının önünü açmayacak. Seçimler de bunun bir örneği. Burjuvazi seçimlerde kendisine uşak arıyor. Bu oyunu bozmak içinse işçilerin, ezilenlerin devrimci bir partiye ihtiyacı var. Devrimci parti olmadıkça oyun bozulmayacak. Dolayısıyla ne seçimler ne savaş ne de herhangi başka bir kriz konjonktürü komünistlerin önlerindeki asıl görevi değişmeyecektir: devrimci partisinin inşası.

Ancak bu görev değişmedi diye komünistlerin seçimler karşısında umursamaz bir tutum takınmayacaklardır. Aksine 3 Kasım seçimleri komünistlerin kendi hedefleri doğrultusunda ilerlemeleri için önemli fırsatlar sunuyor Her şeyden önce seçimler ne kadar apolitik bir zeminde gerçekleşirse gerçekleşsin emekçilerin siyasetle daha fazla ilgilenmesine yol açtı. Üstelik siyasallaşan sadece emekçiler değil. Seçim yarattığı basınç –“bize ne seçimden” diyen doktrinerleri bir kenara bırakırsak- kendi kabuklarına çekilmiş devrimcileri siyaset yapmaya zorluyor. Sadece bu durum bile komünizm dışı tüm akımları siyasal yollarla alt edeceği iddiasını taşıyan komünistler için büyük bir olanak olarak kabul edilmelidir.

Komünist partiyi yaratmak soyut bir hedef değildir. Önüne bu hedefi koyanların üstlenmesi gereken somut görevler var. Bu görevlerden birincisi işçi hareketi içerisindeki reformist akımları yalıtmak. İkincisi sosyalist hareket içinde reformistlerden ayrı duran devrimci akımların birbiriyle dayanışmasını ve kendilerini reformistlerden net bir  biçimde ayırt etmesini sağlamak. Üçüncü görev işçi sınıfının en çok ezilen ve en dinamik kesimleriyle olan bağlarını genişletmek ve varolan bağlarını sıkılaştırmaktır. Komünistler seçimlere hiçbiri birbirinden ayrı düşünülemeyecek olan bu görevleri yerine getirmek amacıyla hazırlanmalıdırlar.

Emekçilerin reformistler hakkında benimsediği yanılsamaları kırmak için reformistlerin aslında burjuva partilerinden farklı olmadığını, her iki tarafın da niyetinin bu düzeni değiştirmek değil; düzenin patlamak üzere olan dikişlerini sağlamlaştırmak olduğu gösterilmelidir. Burjuva partileri de reformistler de düzenin tamircileridir. “Düzenin Tamircilerine Oy Yok!” sloganı da bu bilinçle kullanılmalı.

Ancak bir sloganın kendi başına ikna gücü yok. Altı doldurulmayan sloganlar işlevsiz kalacaktır. Bu durum “Düzenin Tamircilerine Oy Yok!” sloganı için de geçerlidir. Burjuva partileriyle reformistlerin birbirinden farksız olduğunu göstermek için ikide bir bu sloganı tekrarlamak yetersizdir. Bu partilerin düzeni ortadan kaldırmaya niyetlerinin olmadığını pratikte göstermek; somutlamak gereklidir.

Komünistlerin seçim çalışmasındaki talepleri tam da burada önem kazanmaktadır. Burjuva partilerinden ya da reformistlerden farklı olarak komünistlerin talepleri 3 Kasım’dan sonra rafa kaldırılacak “seçim talepleri” değildir. Komünistlerin gündelik mücadele içinde kullanageldikleri taleplerdir. Düzenin tamircilerinin aksine bu taleplerin “tatlı vaatler”le ilgisi yoktur. Aksine bu taleplerin hepsi emekçileri siyasetin içine çeken; onları kendi kaderlerini eline alma yolunda hazırlayan; hakim şoven inanışlara kökten darbeler indiren, devletin baskı aygıtlarının altını oyan taleplerdir. Bu taleplerin her biri komünistlerle reformistleri açıkça ayırmaktadır. Dahası reformistlerin bu talepler karşısındaki tutumu burjuva partilerden farksız olacaktır. Reformistler emekçilerin gücünü arttırmaya yönelik taleplerden uzak duracak burjuva partileriyle birlikte vaatler dağıtmaya devam edecektir. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık, eğitim, savaş, haklar ve özgürlükler sorunlarına ilişkin taleplerin herbiri reformistlerin emekçileri sömürmeye ve sindirmeye dayanan bu düzenin tamircisi olduğunu açıkça ortaya koyacaktır. “Düzenin Tamircilerine Oy Yok!” sloganı gerçek anlamını söz konusu somut taleplerle kazanacaktır.

Komünistlerin düzenin tamircilerinden farklarını soyut ve doktriner bir biçimde değil somut talepler aracılığıyla belli etmeleri onların devrimci partinin inşası yolundaki ikinci görevi üstlenmelerini de mümkün kılıyor. Seçim çalışmalarından devrimci akımların arasındaki dayanışmayı geliştirmek ve reformistlerin karşısında bir çekim merkezi yaratmak için faydalanmak gerekir. Komünistler devrimci akımlara somut talepleriyle gitmeli, ve bu talepleri merkeze alan ortak bir seçim çalışması düzenlemeyi ve bu çerçevede yürütülecek bir çalışmada bağımsız adayları desteklemeyi önermelidirler.

Burjuva partilerinin ve reformistlerin yürüttükleri seçim çalışmasının aksine devrimci talepler etrafında yürütülecek bu çalışmanın merkezinde sandık olmayacaktır. Önemli olan seçimlerde desteklenen adayın kaç oy aldığı değil öne çıkarılan taleplerin ileri emekçilere benimsetilip benimsetilemediği, düzen partileri ve reformistler hakkındaki yanılsamaların kırılıp kırılmadığıdır. Hele devrimcilerin somut talepler adına ortak hareket etmesi sağlanabilirse, bu ortaklık yaşadığımız topraklardaki en önemli hastalıklardan biri olan grupçuluğun alt edilmesi yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır.

Söz konusu talepler “seçimden seçime” hatırlanan talepler olmadığı için yine düzenin tamircilerinin aksine bu talepler ekseninde bir çalışma yürütenler çalışmalarını 3 Kasım’ın ötesine taşıma olanağını bulacaklardır. Özellikle devrimciler arasında bir dayanışma örülürse bu dayanışma aynı talepler ekseninde 4 Kasım’a ve sonrasına da taşınmalıdır.

Devrimci akımlardan mezhepçi kaygılardan ötürü ortak çalışmayı kabul etmeyenler çıkacaktır. Böyle bir tutum komünistlerin seçim çalışmasını engellememelidir. Komünistler kendi güçlerine dayanarak somut taleplerini savunmalı ve düzenin tamircilerine karşı mücadele vermelidir. Ancak ortak çalışma teklifini kabul etsinler ya da etmesinler komünistler devrimci akımlarla reformist akımlar arasındaki farkları bir an bile akıllarından çıkarmayacaklar devrimci akımları desteklemeseler bile hedef tahtasına oturtmayacaklardır. Komünistlerin hedef tahtasında kimlerin olduğu son derece açıktır: Burjuva partileri ve onların işçi sınıfı içindeki reformist uzantıları.

Devrimci bir adayın bulunmadığı ya da gerekli ortaklıklar sağlanmadığı için desteklenmediği koşullarda komünistler emekçilerin seçim günü ne yapması gerektiğine ilişkin somut bir öneri geliştirmelidirler. Bu öneri seçim günü sandıklara önceden hazırlanmış oy pusulaları atmak olabilir; seçim günü alternatif bir eylem düzenlemek ya da bu doğrultuda farklı bir hareket olabilir. Ancak bu tutumların hiçbirisi bir marifet olarak algılanmamalıdır. Nitekim komünistler bu tutumları güçlü oldukları için değil seçimlerde bağımsız aday gösterecek bir güce sahip olmadıkları için benimsiyorlar…

Ayrıca çalışmanın merkezine seçim günü ne yapılacağının oturtulması da yanlıştır. Kendi somut taleplerinin propagandası, siyasi gerçeklerin açıklanması ve düzenin tamircilerine karşı uzlaşmaz bir mücadele. Merkezde seçim sandığı değil bunlar olmalıdır. Komünistler yürütecekleri çalışmayı seçim gününe kilitlenerek değil seçim sonrasına ilişkin planlar geliştirerek yürütmelidirler.

Seçim sürecinde devrimci partinin inşası yolundaki üçüncü görevin üstünden de atlanmamalıdır. İster ortak isterse de tek başlarına çalışma yürütsünler seçimler komünistlerin işçi sınıfının en çok ezilen ve en dinamik kesimleriyle buluşması yönünde önemli bir fırsattır. Komünistler seçim çalışmalarında halihazırdaki ilişkilerini ihmal etmemeliler, hatta onların seçim çalışmasına aktif olarak katılmasını teşvik etmelidirler. Ama asıl hedef onlarca, yüzlerce yeni emekçiyle tanışmak, ilişki kurmak, bu ilişkileri sürekli hale getirmek olmalıdır. Kahve, ev, atölye ve okul toplantıları, gazetenin ve seçim broşürünün yaygın dağıtımı olmazsa olmaz çalışma biçimleridir. Çalışma yürütülen alanlarda kapı kapı; atölye atölye gezilmeli komünistlerin seçimlere ilişkin talepleri, burjuva partileri ve reformistlere ilişkin görüşleri anlatılmalıdır. Bu görüşler afişler ve yazılamalarla pekiştirilmelidir.

Ancak tüm bunlar yeterli değildir. Komünistler sadece kendi düzenledikleri toplantılarla yetinmemeli aynı zamanda burjuva partilerinin, reformistlerin ve devrimci akımların seçim çalışmalarına da aktif olarak müdahale etmeli; bu çalışmaların topladığı kitleye de kendi taleplerini ve görüşlerini anlatmalıdır. Özellikle bu çalışmalar burjuva partilerinin ve reformistlerin tamirci niteliğini açığa çıkarmak için değerlendirilmesi gerekli olanaklardır.

3 Kasım’a az mı kaldı? Onu yalanlarıyla emekçilerin gözünü boyayıp kapağı meclise atmayı heveslenenler düşünsün. Komünistler seçim çalışmasını 3 Kasım’da noktalanacak bir yalan kampanyası olarak değil 3 Kasım’ın ötesine taşınacak uzun soluklu bir mücadelenin bir aşaması olarak algılıyorlar. Seçim çalışmalarını da bu bilinçle yürütecekler.

Paylaş