Devrimci Önderlik Boşluğu – Temel Saptamalarımız

0

[Aşağıdaki yazı 2011 yılında yayımlanan ‘Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin’ adlı kitabımızın 12-16. Sayfalarından alınmıştır. Kitabın tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.]

İşçi sınıfının kurtuluşu ancak işçi sınıfının kendisi tarafından sağlanabilir. İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesi, yeni sınıf ayrıcalıkları ve tekelleri için değil, her türlü sınıf egemenliğinin, toplumsal ayrıcalığın, baskı ve sömürü ilişkisinin yok edilmesi için mücadeledir. Bu nedenledir ki, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi insanlığın evrensel kurtuluşunun biricik yolu ve koşuludur.

Günümüzde, her çeşit köleliğin, tüm toplumsal sefaletin, her türlü manevi alçalmanın ve insanların devletlere bağımlılığının temelinde, üretim araçlarını, yani yaşam kaynaklarını tekellerinde bulunduranların devlet iktidarından da güç alarak emekçileri bir ekonomik boyunduruk altında tutması yatar. En yüksek aşamaya ulaştığı emperyalizm çağında, kapitalist üretim ilişkileri dünyanın her köşesinde egemendir. Uluslararası ticaretin yaygınlaşması ve dünya pazarının oluşması sayesinde şekillenen kapitalist üretim ilişkileri, mâlî sermaye egemenliğinde hiyerarşik ve eşitsiz biçimde gelişen bir dünya ekonomisi oluşturur. Dünyanın birbirinden farklı ülkeleri sosyoekonomik yapıları itibariyle değil, bu eşitsiz ve hiyerarşik bütün içindeki konumları nedeniyle birbirlerinden ayırt edilirler.

Sermayenin “özel ve temel ürünü olan” işçi sınıfının kurtuluşu, yerel veya ulusal bir sorun değildir. Bu sorun kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bütün ülkeleri kapsayan toplumsal bir sorundur; ve artık kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olmadığı bir dünya parçası kalmamıştır. Ücretli emeğin sermayeye tâbi olmasından kurtuluşunun ve bu boyunduruktan doğan her tür sorunun nihai çözümü, dünya çapında bir sınıf oluşturan işçi sınıfının bütün parçalarının teoride ve pratikte birlikte hareket etmesine bağlıdır.

Bu hareketin asıl büyük amacı, işçi sınıfının iktisadi kurtuluşudur; yani emekçilerin ücretli kölelikten kurtulup, üretim araçlarının ve üretimin tüm nesnel koşullarının efendisi haline gelmesidir. İnsanlığın kurtuluşunu hedefleyen her siyasal hareket de bu amacın bir aracı olmalı, bu amaca tabi olmalıdır. Bu hedefe ulaşabilmek için üretim araçlarının ve siyasal iktidarın burjuvazinin elinden alınması yetmez. Sermaye egemenliğinin hem koşulu, hem de başlıca aracı olan burjuva diktatörlüklerinin tümüyle parçalanıp, yıkılması önkoşuldur.

Sosyal devrimi sosyoekonomik zeminden hareketle ve sosyoekonomik hedeflere göre tasavvur eden bakış açıları son tahlilde birbirleri ile buluşurlar. Devrimi esas olarak burjuvazinin iktidar aracı ve iktidarının bekçisi olan devlet aygıtının tümüyle parçalanması ve yerine proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlendiği bir sovyet cumhuriyetinin gelmesi olarak görüp, böyle bir devrimi hedefleyen proleter devrimciler ise bu akımların tümüne eşit mesafede durmaktadır.

Genel olarak demokrasi diye adlandırılan burjuva parlamenter demokrasisi sermaye egemenliğinin en gelişmiş biçimidir. Bu demokrasi işçi sınıfının iktisadi kurtuluşu yolunda bir kalkış noktası değil, diğer burjuva diktatörlükleri gibi ortadan kaldırılması gereken bir engeldir. Bu bakımdan proleter devrimciler için demokrasi mücadelesinin dolaysız hedefi, “en demokratik burjuva cumhuriyetinden milyon kez daha demokratik” bir proletarya demokrasisine ulaşmak olan siyasal mücadeleye tabi bir devrim için mücadeledir. Demokrasi kavramı da bu demokrasiye referansla ve bu devrimin çıkarlarına tabi olarak tanımlanır.

Proletarya demokrasisinin diğer adı olan proletarya diktatörlüğü, insanlığa kapitalist sömürü vahşetinden kurtulma imkanı veren tek geçiş yoludur; ve dünya tarihinin ilk muzaffer proleter devrimi olan Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’yle vücuda gelen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bu proletarya diktatörlüğünün sınıf mücadelesinin içinden doğan somut biçimidir. Komünistler, ilke ve amaçlarına uygun bütün araç ve yöntemleri kullanıp proletaryanın silahlı ayaklanmasına önderlik etmek üzere hazırlanacak bir devrimci partiyi yaratmak ve yaşatmakla; burjuva egemenliğini alaşağı edip, devletin tümden yok oluşuna geçişi sağlayacak bir aşama olarak, uluslararası bir sovyet cumhuriyetinin kurulmasını sağlamak üzere mücadele etmekle yükümlüdür.

Herhangi bir ülkede komünist devrim için mücadelenin asgari siyasal hedefi, sermaye egemenliğinin bekçisi olan burjuva devletinin parçalanması ve yerine uluslararası bir sovyet cumhuriyetleri birliğinin parçası olmayı hedefleyen bir proletarya diktatörlüğünün kurulmasıdır. Proletarya diktatörlüğünün şimdiye kadar ulaşılan en gelişkin örneği 1917 Ekim Devrimi ile yaratılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’dir. İçten içe çürüyerek yozlaşıp, kaybedilen bu mevziye yeniden ulaşmak hatta onun ötesine geçebilmek için, komünistlerin, Ekim Devrimi’ne önderlik eden Bolşeviklerinki gibi sıkı ve merkezileşmiş bir örgütlenmeye, Lenin zamanındaki Komünist Enternasyonal gibi demokratik merkeziyetçi bir dünya partisine sahip olması şarttır.

Bu nedenle Sovyetler Birliği mevzisinin yitirilmesinin nedenini bu mevzinin yaratılması için zorunlu olan öznel etkende, -yani leninist dünya partisinde- arayıp orada görenlerin daha ileri bir mevziye ulaşması mümkün değildir. Bu bir yana, kaybedilen mevzi mertebesine ulaşmaları bile mümkün değildir. Doğrusu Komünist Enternasyonal’in kendi ilkelerine bağlı bir biçimde sürekliliğinin sağlanamayışının asıl nedeninin bu dünya partisinin yaratılmasına öncülük edenlerin zaaflarından ötürü olduğunu iddia etmek “zaten böyle bir işe kalkışmamak gerekirdi” demekle aynı kapıya çıkar. Zira başka örneklerde de olabileceği gibi Komünist Enternasyonal’i yaratanların da hata ve kusurlarının olması gayet tabii ve muhtemeldir. Ama hata ve kusurlardan arınmış öncüler tasavvur etmek, ihtiyacın acilliğinin ve tayin edici niteliğinin ihmal edilmesine yol açar. Komünist Enternasyonal’in kuruluş anındaki eksikliklerin ve hataların sonucu belirleyen etkenler olduğu ve zaten kaybetmeye mahkum bir girişimin söz konusu olduğu iddiası ekseri “zaten böyle başlanmamalıydı” sonucuna varmaya teşne olanların tutumudur.

Oysa bu eksik ve hatalar, böyle bir mukadderatı tarihe kaydetmek amacıyla değil, devrimci bir enternasyonali inşa etmek uğruna bugün verilen kavganın zafere ulaşmasını sağlamak için irdelenmelidir. Kaldı ki, siyasi mücadelede özellikle de sınıf mücadelesi çerçevesinde elbette yenilgilerin olması daima olasılık dahilindedir. Proletaryanın ve onun çıkarlarından başka çıkarları olmayan komünistlerin ilk ve tek yenilgisi de Komünist Enternasyonal’in tasfiye olması değildir.

Yenilgileri bahane ederek ödevlerini yerine getirmekten kaçmak için bahane arayanlar ise esasen insanlığın kurtuluşunun proletaryanın komünistlerin önderliğinde vereceği ücretli kölelikten kurtuluş mücadelesine bağlı olduğu konusunda kuşkusu olanlardır. Böyleleri zaten başka seçeneklerin arayışı içindedirler. Bu bilinçle burjuva toplumunu ortadan kaldırıp, komünist bir dünya kurmak için mücadele eden komünistlerin görevi kapitalizmi yok etmek; amacı sınıfsız toplum; yöntemi proleter devrimi; biricik ahlakı da bu devrimin ahlakıdır. Komünistler, dünyanın her köşesinde, dünya devrimine karşı, yaşadıkları topraklardaki proleter devriminin zaferinden ve sürekliliğinden sorumludurlar.

 

 

Paylaş