Cezaevleri de Dahil Bütün Sorunların Çözümü Sınıfla Bağların Sıkılaştırılmasındadır

0

Bu yazının orijinali Haziran 2002 tarihli KöZ Gazetesi 23. sayısında yayımlanmıştır.

Tartışma götürmez ki, cezaevlerindeki saldırılara karşı yapılan eylemlerin de, uluslararası dayanışma eylemlerinin de kilit sorunu, bu eylemlerin işçi sınıfının mücadeleci kesimleri tarafından gerçekleştirilmesi ya da onlarla bağ kurmanın bir vesilesi haline gelebilmesidir. Bugün devrimcilerin karşı karşıya kaldığı temel sorun işçi sınıfının özellikle en mücadeleci ve düzenle bağları zayıf olan yığınlarının siyasallaşması ve siyasete müdahale etmesinin sağlanmasıdır. Ama bu kesimlerin örgütsüz olduğu, devrimci siyasetle bunlar arasındaki mesafenin giderek açıldığı koşullarda, karşımıza çıkan her sorun, ya geçici tesadüfi çözümlerle, ya da daha çok çözümsüzlüklerle geçiştirilmiş olacaktır.

Yığınların güçlenmek için devrimcilere, devrimcilerin uğruna mücadele etmek üzere varoldukları hedefe yakınlaşmak için işçilere ihtiyacı vardır.   

Demek ki her sorun karşısında öncelikle yapılması gereken; geçici çözümlerin ve hem kendini, hem de muhataplarını aldatan “biz varız; savaşıyor, zaferden zafere koşuyoruz” nakaratlarını bir kenara bırakmaktır. Çünkü her ne kadar bugün her şeye rağmen direnmeyi ve savaşma azmini sürdürmek başlı başına bir meziyet olsa da; savaşmak yetmiyor.

Önce ne için savaşıldığını her somut eylemde ve her faaliyette asıl muhataplarımızın açık seçik anlayacağı biçimde ortaya koymak gerekiyor. Zihinlerine egemen ideolojinin örttüğü bulanıklık perdesini pekiştirmek yerine dağıtmak gerekiyor. Yani insan hakları vb. için, yahut hunhar saldırılara maruz kalındığı için değil, proleterlerin egemen sınıf haline gelmesi yoluyla komünist bir dünya kurmak için mücadele ettiğimizi; bize yönelik saldırıların bu yüzden özgürlüğe susamış ve bu dünyanın kırıntılarıyla yetinmek istemeyen herkesi (insanlık duygusu taşıyan herkesi değil!) ilgilendirdiğini göstermek gerekiyor.

***

Savaşmak ve savaşıldığını söylemek, ödenen ağır bedelleri her seferinde yinelemek yetmiyor. Zira güçlükler eziyet ve aşağılanmalar, küçük ve hatta hiç kıymeti olmayan şeyler için bile bir ömür boyu ödenen ağır bedeller, bizim muhataplarımızın yabancısı değil. Aksine bunlara alışmaları, kanıksamaları söz konusu. Bizim muhataplarımızın uzun zamandır asıl eksikliğini duydukları, hatta çoktandır unutmuş oldukları şey başarıdır; küçük de olsa somut başarılar ve kazanımlardır. Kimse küçük başarılara kısmi kazanımlara alışmanın işçi sınıfının ufkunu daraltacağından ürkmesin. Küçük mevziler kazanıp bunları korumasını bilmeyenlerin, daha büyük mevziler kazanabildiği görülmüş değildir. Asıl önemlisi işçi sınıfının ufkunun daralması değil devrimcilerinkinin dar olmasıdır.

Büyük hedefler için savaşmak üzere yaşayıp, küçük başarılar için hayatı da dahil her türlü nimetten vaz geçmeyi bilmek önemlidir. Oysa tam tersi olmaktadır. Yaygın olan eğilim küçük hedefler için yaşayıp savaşırken, ancak büyük hedefler için ölmeye ve fedakarlığa razı olma eğilimidir. İşte bu çelişki işçi sınıfı ile devrimci romantizm arasındaki iletişim kopukluğunun başlıca nedenlerinden biridir. Aşılması gerekenlerin başında gelenlerden biri de budur. Eksiklerimizi zaten bilenlere bunları açmak ve bunların üstesinden gelmek için ona ihtiyacımız olduğunu göstermek gerekiyor.

İşçi sınıfının özellikle de onun en çok kaybeden ve adeta kaybetmeyi kanıksamış olan kesimlerinin büyük fedakarlıklar uğruna kaybedilen şeyleri duymaya değil, başarılmış mücadeleleri, kazanılmış savaşları ve elde edilip korunan mevzileri işitmeye ihtiyacı var. Bu kesimler için devrimci bir önderlik ihtiyacı ile bu ihtiyaç adeta iç içe geçmiş durumdadır. Komünistlerin birliğini savunanların gidermek üzere yola çıktıkları ihtiyaç da    budur.

Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da; esas güç yanı başımızda, atölyelerde, fabrikalarda, çeşitli iş kollarında varlığı kabul görülen/görülmeyen işçilerdedir. Bugünden yapılması gereken ona ulaşmanın yollarını, yöntemini geliştirmek ve aradaki bağı çoğaltıp sıkılaştırmaya yoğunlaşmaktır. Bu yoğunlaşma, aynı zamanda eksikliği duyulan partiye de ulaşılmasını sağlayacaktır.

Kendi eylem tarzımızın doğruluğu ancak, kendi hedeflerimizde aldığımız mesafeyle doğru orantılı olarak ortaya konabilecektir. Kendi gücümüze dayanarak yapılan iş, dışındakini etkileme olanağını arttıracaktır. Bunu sağlamanın yolu hedeflere yoğunlaşırken, ilkeleri elden bırakmamaktan geçmektedir.

Paylaş