Burjuvazinin ve Şovenlerin Unutmak İstediği Bir Tarih: 17 Ekim 1961

0

[Bu yazı Proleter Devrimci KöZ Gazetesi’nin Aralık 2005 tarihli 29. sayısında yayımlanmıştır.]

Paris banliyölerinde başlayıp Fransa’nın her yanına sıçrayan, hatta Avrupa’nın birçok başka yerine de sıçrama eğilimi gösteren eylemleri durdurabilmek için Fransız hükümeti hassas bölgeler dedikleri bölgelerde özellikle de gençlere yönelik bir gece sokağa çıkma yasağı tedbirine başvurdu. Onbeş günlük bu tedbir sona ermeden meclis yasağın üç ay süreyle uzatılmasına karar verdi. 

Her ne kadar Fransız solu, burjuva muhalefeti Cezayir kurtuluş savaşı sırasında çıkartılan bir yasadan yararlanarak alınan bu yasağı eleştirmekte gecikmedilerse de, parlamentoda içişleri bakanının istifasını talep eden Komünist Partili milletvekilleri de dahil kimse bu yasağın konmasına karşı çıkmadı, bilakis desteklediler. Kuşkusuz 1955 tarihli yasaya dayanan bu tedbir üzerinden lafzi eleştiriler yayınlarda sürdürüldü, hatta Paris’de protesto gösterileri de yapılmadı değil. 

Sarkozy’nin teklifiyle alınan bu yasal tedbirlerin, Cezayir ulusal kurtuluş mücadelesine yönelik bu yasadan destek aldığı doğruydu. Bu yasayla bugünkü hükümetin baskı tedbirleri arasında paralellikler kurulması da isabetli sayılır. Ama bu isabet aslında bir başka gerçeğin üstünü kapayan örtü gibidir. 

Bugün Paris’te başlayıp yayılan ve en çok arabaların yakılmasıyla hatırlanan eylemlere karşı alınan hükümet tedbirleri  zaman zaman 68 Mayıs’ındaki gelişmelerle kıyaslandıysa da, daha çok Cezayirlilere yönelik 1955 yasasıyla benzeştirilerek tartışıldı. Fakat nedense aynı yasaya dayanarak uygulanan ve daha çok benzerlikleri olan bir başka sokağa çıkma yasağı kimsenin aklına gelmedi. Aklına gelenlerin de bunu hatırlatmak işine gelmedi. 

Komünistler esas unutulan ve unutturulmak istenen birçok başka şey gibi bunu da hatırlatmayı ödev saymalı. Sadece bir bellek tazelemek manasında değil, bugünkü eylemlerin zaaflarının anlaşılması ve tıkandıklarının kavranması için de buna ihtiyaç var. Bu eylemlerin arkasında sosyal şoven Fransız solunun rolünü anlamak için de buna ihtiyaç var.

1961 yılına gelindiğinde, Cezayir’de yükselen ulusal kurtuluş mücadelesine destek vermek için harekete geçen, Fransa’da yaşayan Cezayirlilerin eylemleri hükümeti günden güne sıkıştırıyordu. Durmaksızın yinelenen ve giderek artan eylemlerin önünü kesebilmek için Paris valiliği 1955 yılında çıkartılan yasaya dayanarak bir sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu yasa yaşadığımız topraklarda bilinen sokağa çıkma yasaklarına pek benzemeyen bir içerik taşıyordu ve 5 Ekim 1961’de ilan edilen sokağa çıkma yasağı da bu yasanın bütün incelik ve özelliklerini yansıtma özelliğine sahipti. Bu yasak Cezayir asıllı Müslüman Fransızlara yönelikti. O zaman bu biçimde tarif edilen Fransız vatandaşlarının akşam saat 20.30’la sabah 05.30’a kadar  arabayla dolaşmaları ve grup halinde gezmeleri yasaktı. Sorgusuz ve derhal tutuklanma tedbiri vardı. Cezayirlilerin işlettiği ya da gittiği bar ve kafeler ise saat 19.00’dan itibaren kapatılacaktı. 

Bu yasağa karşı FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi)Fransa Federasyonu, barışçıl bir protesto eylemi örgütlemeye karar verdi. 17 Ekim gecesi, tam sokağa çıkma yasağı başlayacağı sırada, Cezayir asıllı Fransızlar, sokağa çıkma yasağını deleceklerdi. Bu protesto yürüyüşü için on binlerce insan, çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek; ünlü Rex sineması civarlarında toplanmaya başladı. Kitle toplanır toplanmaz, bunları kuşatan polis kuvvetleri rasgele ateş açtı. Gündüzden polis telsizlerinden Cezayirlilerin birkaç polisi öldürdüğüne dair palavra haberler yayılmıştı. O gün boyunca resmi rakamlara göre 300 insan öldürüldü. Yine resmi rakamlara göre 14 bin insan gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan onlarcası nezaretlerden sağ çıkmadı. Öldürülenlerin veyahut henüz öldürülememiş yaralıların yüzlercesi Sen Nehrine atıldı, ya da kurtulmak için nehre atlamak zorunda kaldı. Haftalar boyunca Sen Nehri boylarından insanlar kadın, çocuk ve erkek cesetleri topladı. Bu katliam sırasında duyarlı Fransız vatandaşları gayretkeş bir biçimde polis kuvvetlerine yardımcı oldular, Cezayirlilerin elinden tutan da olmadı. Sonrasında, bu saldırının sorumluları hakkında hiçbir takibat yapılmadı. Polis telsizinden yayılan yalan haberlerin kimin tertibi olduğu sorgulanmadı. O zamanki polis şefi Papon’un sonradan Nazi işgali sırasında Almanlarla işbirliği yapıp Yahudilerin toplama kamplarına gönderilmesinde rol aldığı sonradan meydana çıkarıldı; bundan dolayı yargılandığı halde, 17 Ekim 1961’le ilgili hiçbir kovuşturmaya uğramadı. Bu katliamla ilgili sonradan birkaç kitap yayınlandı, bir belgesel film yapıldı ve yasaklandı. Uzun yıllar bu olay susuş kumkumasıyla örtüldü. 

Jean Paul Sartre gibi tek tük haysiyetli aydının çıkışı dışında olaylara tepki gösteren neredeyse olmadı; tepki gösterenler de yalnızlaştırıldı. 

Yakın zamanlarda 17 Ekim olaylarının üstündeki örtü yavaş yavaş sıyrılıyor. Hatta bu yıl tesadüfen sokağa çıkma yasağı uygulamasının başladığı sırada piyasaya DVD’si çıkan bir film de çevrildi (Nuit Noire=Kara Gece).

Ama hala bu olaylar hak ettiği ilgi ve desteğe kavuşmuş değil. Nitekim 17 Ekim’in yıldönümlerinde Sen Nehrinin kıyısında yüz kişiyi bile bulmayan protesto gösterileri yapılıyor. Bu gösterilere katılanların yarıya yakını, 17 Ekim’den sağ çıkmış vefalı Cezayirlilerden ve Fransız işbirlikçisi Cezayirlilerin çocukları olan gizli polis elemanlarından oluşuyor.

Kasım ayındaki gelişmelerin arifesinde de öyle oldu. Bu nedenle kimse bugünlerde ilan edilen sokağa çıkma yasağı vesilesiyle en çok hatırlatılması gereken olayı hatırlamadı ve hatırlayanlar da dehşetle söz etmekten kaçındı.

Oysa bugünkü sokağa çıkma yasağını uygulayanlar en çok alçak Papon’u ve onun karşısında sus pus olan Fransız solcularını hatırlatır. Bugün isyan eden Mağrip veya Afrika asıllı Fransız vatandaşlarının tepkisi de en çok 17 Ekimde sokağa çıkanları hatırlatmalı. 

Aynı zamanda da o zaman bu eylemin arkasında  ciddi bir örgütlenme varken bugün olmadığı ve görünüşte o zamanki kadar örgütlü olan Fransız solunun aynı örgütlülük ve aynı ikiyüzlülükle aynı rolünü oynamaya devam ettiği de hatırlanmalı.

En azından Komünist Enternasyonal’in mirasına sahip çıkarak sosyal şovenizmi  dünya proletaryasının sırtından atmayı ödev sayan komünistlerin ödevleri arasında bu dersleri hatırlamak ve öğretmek vardır.

Paylaş