Ateşi Körüklemenin İki Şartı

0

Bu yazı Proleter Devrimci KöZ’ün Şubat 2004 tarihli 16. sayısında yayımlanmıştır. 

Emperyalistler arasında kızışan paylaşım kavgası Ortadoğu’da taşları yerinden oynatıyor. Amerika Ortadoğu’ya kendi düzenini hakim kılmak, emperyalist rakipleri karşısında bu sayede sadece Ortadoğu çapında değil, dünya çapında bir avantaj elde etmek istiyor. Amerika, kurulu düzenin payandalarını yıkıp kendine yeni payandalar arayadursun bölgede yepyeni bir düzeni getirebilecek dinamikler boy göstermeye başlıyor. Bu dinamiklerin en önemlisi ve en patlayıcısıysa yaygın inanışların aksine Bağdat’ta değil Güney Kürdistan’da kendini belli ediyor. Bugüne kadar Amerikan işbirlikçiliğiyle ve teslimiyetçilikle suçlanan Kürtler Amerika’nın planlarıyla örtüşmeyen Kürdistan coğrafyasını esas alan bir federasyon talebinde diretiyorlar. Amerika Kürtleri akl-ı selime davet etmek için diplomatik baskılarını arttırırken Türkiye, İran ve Suriye de zaman yitirmeden Kürt düşmanı bir ittifakın temellerini atıyor. Irak’ın içinde bugüne kadar anti-emperyalist ve Amerikan karşıtı diye alkışlanan güçlerse Kürtler karşısında bıçaklarını biliyor. Bilemekle de kalmayıp, Güney Kürdistan’daki partilerin ABD’yle uzlaşmazlıklarının gittikçe büyüdüğü içinden geçtiğimiz dönemde, sözde anti-emperyalist özde emekçilerin ve ezilenlerin düşmanı direnişlerini Kürdistan’a da yaymaya karar veriyorlar. Bombalar artık yalnız Bağdat’ta Necef’te Tikrit’te değil Erbil’de de patlıyor. Kimileri bunu sözüm ona «ilkel milliyetçiliğin» bir bedeli olarak görüyor ve ilkel milliyetçilik yüzünden halklar arasında bir kardeş kavgası çıkmasından endişe ediyor. Kimileri ise Kürtlerin emperyalizmle işbirliği yapmanın cezasını çektiklerini söylemeye varıyor. Ama kimse neden bu bombaların daha önce değil de tam ABD ile Kürtler arasında Irak’ta nasıl bir federasyon olacağı konusunda ipler gerilmişken patladığına açıklık getirmiş olmuyor.

Kürdistan’daki dinamikleri iki farklı bakış açısından iki değişik biçimde yorumlamak mümkün. Varolan sınırlara hapsolup bu sınırlar içerisinde mücadele etmeyi alışkanlık haline getiren bir kavrayış Güney Kürdistan’a baktığı zaman devrim dinamiklerini değil kanlı boğazlaşma ihtimallerini görüp, Kürdistan’daki yeni gelişmeleri yaklaşan bir felaketin habercisi olarak yorumlayacak elbette. Bununla da kalmayıp Kürtlerin federasyon yolunda diretmeleri halinde bölgede halkların birbirlerini kırdıkları yeni bir Balkan trajedisinin yaşanacağını ileri sürecek. Durumu böyle değerlendirenler doğal olarak PDK ve YNK’ya Irak’taki Amerika karşıtı direnişe omuz vermeleri ve bağımsız, demokratik –kimilerine göre de sosyalist- Irak için mücadele etmeleri için nasihatte bulunacak.

Bugün Güney Kürdistan’daki Kürtlere anti­emperyalizm adına Baas kalıntısı koalisyona katılmaları için nasihat edenlerin Kuzey Kürdistan’daki Kürtleri de Türkiye’nin bağımsızlığını sağlamak ve ulusal onurunu korumak için kurulacak anti-emperyalist cephenin bir bileşeni olmaya çağırması tesadüf değil. Aralarındaki biçimsel farklılıkları bir yana bırakırsak devrimcisiyle reformistiyle bütün akımlar Güney Kürdistan’daki hareketi Iraklılaştırmaya, Kuzey Kürdistan’daki hareketiyse daha da Türkiyelileşmeye gayret ediyor. Gözlerini devrimci dinamikler yerine felaket olasılıklarına dikenler böylelikle bugün Amerika’nın yerlerinden oynattığı taşları eski yerlerine yerleştirmeye çabalıyorlar.

Halbuki, her savaşın aynı zamanda kendi yenilgisinin soyut olasılığını içinde taşıdığını bilen, bu olasılıkları devrimci bir hattan uzaklaşmanın mazereti olarak değil de devrimci mücadelenin gereklerini daha profesyonelce yerine getirmenin nedenleri olarak hesaba katanların Güney Kürdistan’da görecekleri tablo daha farklı. Bu ikinci kavrayışa sahip olan komünistler Güney Kürdistan’da bugün yaşanan hareketlenmenin gerekli devrimci müdahaleler yapıldığında Ortadoğu’daki tüm statükoları sarsacak, önce Ortadoğu’ya sonra da tüm dünyaya devrim dalgaları yayacak özgür bir Kürdistan’ın yolunu döşeyeceğini görüyorlar. Özgür Kürdistan’ın Ortadoğu gericiliğinin köküne kibrit suyu dökeceğini fark etmekse hiç zor değil. Bunun için birbiriyle her türlü konuda didişen İran, Türkiye ve Suriye’nin konu “Bağımsız Birleşik Kürdistan” olduğunda hemen ittifak arayışlarına girdiklerini anımsamak bile yeterli.

Devrimci bir perspektiften bakmak isteyenler Güney Kürdistan’da bir Kürdistan federasyonu talebini Özgür Kürdistan yolunda bir sıçrama tahtası olarak değerlendirmelidir. Bu perspektife sahip olanlar bu yüzden de Kürtlere Iraklılaşmaları, Baasçı koalisyona katılmaları yönünde telkinlerde bulunmak yerine gözlerini Özgür Kürdistan mücadelesine önderlik edecek potansiyel güçlere dikmeliler.

Besbelli ki bugün Kürdistan’da varolan devrimci olanakları birleşik ve özgür bir Kürdistan yolunda seferber edebilecek devrimci bir özne mevcut değil. Kürdistan’ın özgürleşmesi bütün emperyalistleri karşısına alan devrimci bir duruşu ve ufku sadece Kürdistan’ın bir parçasına ilişkin kısmi kazanımlarla sınırlı olmayan bir mücadeleyi gerektirir. Aralarındaki tüm farklara karşın PDK’nın da ve YNK’nın da böyle bir mücadele yürütmeye niyeti ve azmi yoktur. Ama şimdiden görülebileceği gibi, federasyon çerçevesindeki gerilim bu partileri daha geniş ölçekte bir sorumluluk almaya itmektedir. Hatta Erbil’de patlayan bombaların Kemalistlerin terkisine eklenmek isteyen kuzeyli Kürtler arasında yarattığı aksi yöndeki yönelim de dikkatle izlenmesi ve körüklenmesi gereken bir eğilimdir.

Türkiyeli sosyalistlerse Misak-ı Millici, Lozancı batıl itikatlarından ötürü Kürdistan’daki gelişmeler karşısında devrimci bir bakıştan yoksundur. “Demokratik Cumhuriyet”çi KONGRA-GEL’den “Bağımsız Demokratik Türkiye” isteyen EMEP’e, “Halkların Eşit Özgür Gönüllü Birliği”ni savunan Kızıl Bayrak’tan kurtuluşun “birleşik devrim”de olduğunu yineleyen Atılım’a, “Sosyalist Türkiye”nin kuruluşundan önce ve sonra bölücülere nefes aldırmayacağını açıklayan TKP’den her ne kadar birkaç haftadır bağımsız Kürdistanı hedefleyen Kürtleri desteklemek gerektiğini hatırlayarak yön değiştirmekte olsa da kendini “Kürt milliyetçiliği”ni eleştirmeye vermiş Ekmek ve Adalet’e kadar tüm akımlar Kürtlere Türkiyelileşmelerini ya da Iraklılaşmalarını; yürütecekleri mücadeleyi bu temelde yürütmelerini tavsiye ediyor. Böylelikle sosyalistler Kürt ulusuna kendi başına bağımsızlaşıp, özgürleşemeyeceğini, özgürleşmek için Irak’taki yahut Türkiye’deki mücadelenin temposuna ve önceliklerine göre hareket etmesi gerektiğini vazediyor.

Başka bir deyişle reformistler zaten devrimcilikten vazgeçmiş olduğu için devrimci olasılıkları istikrarı bozacak gelişmeler olarak endişe ile karşılıyor. Devrimciler de Türkiye Kürdistanı’ndaki devrimi Türkiye’de kendi önderliklerinde gerçekleşecek devrime tabii kılıp Kürdistan’ın diğer parçalarınıysa kimi zaman kardeş devrimci partilere çoğu zaman da Allah’a havale etmiş olduklarından Kürdistan’daki devrimci dinamikleri büyütme değil frenleme görevini üstleniyorlar. Irak’taki Baasçı direnişin antiemperyalizm adına alkışlanmasının Güney Kürdistan’daki hareketlenmelerinse işbirlikçilik diye topa tutulmasının bundan başka açıklaması yoktur.

Oysa Kürdistan’da bugün yapılması gereken devrimci bir parti yok diye emperyalist paylaşım mücadelesinin harladığı devrimci ateşi küllendirmek değil bu ateşi körüklemektir. Ateşi körüklemeninse olmazsa olmaz iki şartı var. Bunlardan birincisi Kürdistanlı komünistleri desteklemek, Kürdistan’ın dört parçasında mücadele edecek komünist bir partinin yaratılmasının sorumluluğunu üzerinde duymaktır. Kürdistanlı komünistlerin ülkelerinin dört parçasında Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önünde engel olan, Kürt halkını kısmı siyasi yahut kültürel kazanımlarla oyalamaya çalışan tüm hareketlerin maskesini indirecek, Kürt ulusuna özgür Kürdistan yolunda önderlik edecek bir partiyi yaratmaları  şarttır. Ancak bu parti sadece Kürdistanlı komünistlerin kendi gayretleriyle değil aynı zamanda onlarla leninist bir dünya partisinin yaratılması için ortak bir partileşme platformunda duran farklı ülkelerdeki komünistlerin çabasıyla sağlanacaktır. Burada üstünde durulması gereken ezen ulus komünistlerinin sorumluluğudur. “Dört yanı puşt zulası” olan Kürdistanlı komünistlerin sadece özgür bir Kürdistan’ı boğmak için tetikte bekleyen emperyalistlere ve gerici bölge devletlerine değil aynı zamanda Kürtler için mücadele ettiğini açıklayan oportünist örgüt ve partilere karşı mücadele verecek örgütsel kapasiteye ve siyasal donanıma kavuşması için ezen ulus komünistleri ellerindeki tüm olanakları zorlamalıdır. Komünistler Kürdistanlı komünistlerin kendi coğrafyalarında oportünist ve karşı devrimci güçlerin tümüne karşı militan bir siyasal mücadele vermesi için gerekli maddi-manevi imkanların yaratılması yolunda hiçbir riskten kaçınmamalıdır.

Ezen ulus komünistlerinin devrimci ateşi körüklemelerinin ikinci şartı kendi ülkelerindeki gerici şoven dalgaya karşı çıkmaları, Kürdistan’da yükselen ateşi Türkiye’de küllendirmeye heveslenenlerin maskesini indirmeleridir. Sanılanın aksine bugün Kürdistan’daki ateşi küllendirmeye çalışan tek güç Türkiye Cumhuriyeti değildir. Aksine genlerinde Kürt düşmanlığı yazılı seksen yıllık cumhuriyet ve onun bekçileri Kürtlerin özgürlük mücadelesinin en büyük düşmanı olsa da bugün sol liberal hattan yükselen “Demokratik Cumhuriyet” projesi  Güney Kürdistan’daki devrimci dinamikleri etkisizleştirmeye yönelik girişimin tamamlayıcısıdır.

28 Mart’a doğru devletin resmi sivil tüm uzantıları Kürt düşmanlığı pompalarken düzen partileri Kürt illerinde DEHAP’a karşı cepheler oluşturmak için ittifak pazarlıkları yapıyor. Bu gelişmeler karşısında DEHAP’ın örmeye çalıştığı SHP’li seçim ittifakı Türk gericiliğine karşı demokratik bir cephe örme iddiasıyla ortaya çıkıyor. Görünüşte Türk ve Kürt sosyalistlerinin birliğinin sağlandığı bu ittifak iddialarına bakılırsa Türk şovenizmine karşı bir panzehir olma iddiasında. Sol blok hem Türkiye’de emekçilerin hak ve özgürlüklerini genişletmek istiyor hem de Türk devletinin Irak’a yönelik gerici müdahalelerinin önünü keseceğini ileri sürüyor. Böylelikle görünüşte yükselişe geçmiş şovenizm karşısında emekten yana bir alternatif yaratmış oluyor. Oysa bu DEHAP ittifakı şovenizme karşı mücadele ittifakı değil şovenizmi yatıştırma ittifakıdır. Bu ittifakın kuzeyli Kürtlerin aklını çelmesi ise, aynı zamanda güneydekilerin ABD karşısındaki direncini kıracak ve geri atmaya itecek bir etken olacaktır.

İçinden geçtiğimiz dönemde, Güney Kürdistan kaynarken, Türkiye, İran ve Suriye bir yandan Güney Kürdistan’ı karıştırmak için yeni provokasyonlar düzenleyip diğer yandan kendi Kürtlerini Güneyli Kürtlerden uzaklaştırmanın yollarını ararken, şovenizme karşı olmak için sadece Kürt kimliğini savunmak, Türk devletinin Güney Kürdistan’da yaratmaya çalıştığı provokasyonları protesto etmek yetmez. Zira bugün Kürtlere yönelik artan tehditler ve saldırılar durup dururken patlak vermedi; bu saldırılar Kürtlerin Irak’la olan bağlarını gevşetme yolunda attıkları adımlara tepki olarak örgütlendi. Tam da bu yüzden şovenizme karşı durmak için aynı zamanda Türk devletini kudurtan politikaların da destekçisi olmak, Kürdistan’a özgürlük yolunda atılan adımları desteklemek gerekir. Halbuki, bugün kurulan blok Türk şovenizmini her türden ezen ulus milliyetçiliğine savaş açarak geriletmeyi değil,  şovenlerin “bölücülük ithamları” karşısında tövbeler ederek ezen ulus milliyetçilerini yatıştırmayı hedefliyor. Güney Kürdistan Irak’tan kopma kanalları açık bir federasyon yolunda ilerlerken, blok Güney Kürdistan’daki Kürtlerle Kuzey Kürdistan’daki Kürtleri birbirlerine yakınlaştırmak şöyle dursun Kuzey Kürdistan Kürtlerinin sorunlarının “Demokratik Türkiye” çerçevesi içerisinde çözüleceği yanılsamasını uyandırarak kuzeydeki ve güneydeki Kürtleri birbirlerinden iyice uzaklaştırıyor.

Bu zaaf sadece bloğun zaafı değildir. SHP’nin bloktaki varlığını bahane ederek bu bloğun söylemini kendi sosyalist platformlarında aynen tekrar edenler, “İmralı Partisi”nin Türkiye devrimine ihanetini bahane edip bu bloğun dışında duranlar da tüm keskin eleştirilerine karşın aynı zemin üzerinde durmaktadırlar. Görünüşte hepsi birlik istiyorlar ama aslında en büyük bölücülüğü yapıyorlar çünkü Kürtlerle Türkleri, Kürtlerle Arapları birleştirmek için Kürtlerin bölünmüşlüğünü daha da arttıracak politikaları savunuyorlar. Bu yüzden de Kürdistan’ın özgürleşme müdahalesine somut bir destek sunmak şöyle dursun bir yandan kuzeydeki Kürtleri Türkiye’ye bağlamaya çalışırken diğer yandan da güneydeki Kürtleri de Irak’a iteliyorlar. Böylece  bölgenin en önemli devrimci dinamiğini de  köreltmeye yelteniyorlar.

Tam da bu yüzden komünistler yaklaşan seçimlerde yükselen şovenist dalgaya karşı durmak ve onun basıncının ürünü olan sol liberal ittifakların foyasını meydana çıkarmak için Özgür Kürdistan talebini yürütecekleri siyasi çalışmanın merkezine koymalılar. Yaklaşan yerel seçimler bu açıdan önemli bir ajitasyon ve propaganda fırsatı olarak görülmeli. Bu seçimlerde komünistlerin birliğini savunanlar Kürtlerle Türklerin etle tırnak gibi kardeş kardeş yaşaması gerektiğini savunan blok içindeki ve dışındaki reformistlerin ipliği pazara çıkarıp, sol liberal akımlara karşı devrimcilik taslayan ama Kürdistan’da büyüyen devrimci dinamiklere gözlerini kapayanların yalpalayışlarını gösterecekler. Güney Kürdistan’daki devrimci dinamikleri kuvveden fiile geçirmenin ikinci şartı da bundan başka bir şey değil.

Kürdistan’daki ateşi söndürmeye çalışanlar ayaklarını denk alsınlar. Bu ateşi körüklemekten çekinip yükselen mücadele karşısında iki arada bir derede kalanlarsa Ortadoğu’da devrimcilik yapmaya kalkışmasınlar. Bu ateşi körüklemeye, Ortadoğu’yu saracak devrim yangınlarını örgütlemeye aday olanlaraysa komünist parti yolunda devrimci çizgileri çekenler tarafından yükseltilen çağrı değişmedi; devrimci dünya partisi yaratılana dek de değişmeyecek: Sorumluluk Al! Öne Çık!

Paylaş