2008 1 Mayısı’nı Kazanmak İçin Kaçırılan Fırsatların Bilincine Varmak Gerekir

0

[Bu yazının orijinali Komünist KöZ gazetesinin 2007 Mayıs sayısında yayımlanmıştır.]

KöZ yıllardır her 1 Mayıs’ın ardından o yılki 1 Mayıs’ı kısa tespitlerle özetlemeye çalışıyor. 2000 yılı 1 Mayısı’nı reformistlerin bayram ettiği bir 1 Mayıs olarak tanımlamıştık, 2004 1 Mayısı’nı ise liberallerin ve sosyal şovenlerin damga vurduğu bir 1 Mayıs olarak özetlemiştik. 2005 1 Mayısı’nda ise burjuvazinin ölümü göstererek devrimcileri sıtmaya razı ettiğini belirtmiştik. Bu tutumuzun nedeni bir alışkanlıktan çok, o yıl 1 Mayıs’a hangi gelişmelerin damga vurduğunu ve 1 Mayıs’tan çıkarılması gereken dersleri unutmamak, unutturmamaktı.

2007 1 Mayısı ile ilgili olarak da böyle bir özet yapmak mümkün. 2007 1 Mayısı devrimcilerin kazanabilecekleri halde kaybettikleri bir 1 Mayıs oldu.

Kuşkusuz bu tespiti yapabilmek için öncelikle 1 Mayıs’ın neden ve nasıl kaybedildiğini açıkça ortaya koymak gerekir. Bir iki istisna bir yana bırakılırsa, devrimci ve reformist akımların, sendika bürokratlarıyla söz birliği etmişçesine 1 Mayıs’ta önemli bir zafer kazanıldığını ilan etmeleri, hiç değilse 1 Mayıs’ın bir zafere kapı araladığını savunmaları böyle bir tespiti yapmayı bir kat daha zorunlu ve acil kılmaktadır.

Sahici zaferler kazanmak için başarısızlıkların ve bunlara yol açan hataların üstünü örtmemek gerektiği belki de en çok 2007 1 Mayısı’ndan söz edilirken hatırlanmalıdır. Zira komünistlerin birliğini savunanların da bir parçasını oluşturduğu devrimci hareketin 2007 1 Mayısı’nda gösterdiği zaaflar 1 Mayıs’ın bir kazanım olmasının önüne geçmiştir. Bu hataların üstünü örtmek 2008 1 Mayısı’ndan benzer hatalarda ısrar edilmesine yol açacaktır.

2007 1 Mayısı’nda DİSK’in Oyununa Gelindi – Türk-İş’in Oyunu Bozulamadı

2007 1 Mayısı’nda bir zafer olup olmadığını anlamak için detaylı gözlemlere, karmaşık olgulara gerek yoktur. Bunu fark etmek için her koşul altında kendini haklı ve galip göstermek üzere gerçekleri baş aşağı çevirme hastalığından kurtulmak yeterlidir. 2007 1 Mayısı öncesinde hedeflenenlerle 1 Mayıs günü gerçekleşenleri kıyaslamak kazanımlarla kayıpların neler olduğunu ortaya koyacaktır.

Devrimci 1 Mayıs Platformu 2007 1 Mayısı’ndan neler amaçladığını bir deklarasyonla yayınlamıştır. Bu deklarasyonun başında da 2007 1 Mayısı’ndan nelerin amaçlandığı şu sözlerle dile getirilmişti: “2007 1 Mayısı yaklaşmaktadır. Emperyalist işgalin ve saldırganlığın arttığı, milyonlarca işçi ve emekçiye kölelik ve sefalet koşullarının dayatıldığı, ırkçı, şovenist histeri dalgasının tırmandırıldığı, tüm bunlara devletin baskı, yasak ve terörünün eşlik ettiği bir dönemde 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Böylesi bir dönemde bu saldırılara karşı tarihsel ve güncel anlamına uygun birleşik, kitlesel, devrimci bir 1 Mayıs’ın örgütlenmesi hayati önem taşımaktadır.”

Bu deklarasyonun imzacılarından olan KöZ de bu hedefleri benimsediğini “Birleşik Kitlesel Devrimci 1 Mayıs” şiarını 1 Mayıs öncesinde çıkardığı sayısının manşetine taşıyarak ilan etti.

Peki, 2007 1 Mayısı’nda güncel ve tarihsel anlamına uygun kitlesel, devrimci ve birleşik bir 1 Mayıs gerçekleşmiş midir?

1 Mayıs Birleşik Değil Bölünmüştür

Her şeyden önce 1 Mayıs’ın birleşik şekilde geçmediği açıktır. İstanbul’da DİSK’in sorumsuz tutumundan fırsatçı bir şekilde faydalanan Türk-İş’in ayrı miting başvurusu nedeniyle 1 Mayıs’tan haftalar önce Taksim (Dolmabahçe) Kadıköy bölünmesi yaşanmıştır. Ancak 1 Mayıs’ı parçalı kılan tek bölünme bu olmamıştır. Devlet Dolmabahçe’de buluşmak üzere yollara çıkan kitleyi Kurtköy’de, gişelerde, Okmeydanı’nda, Beşiktaş’ta polis ablukasına almıştır. Devletin böyle bir tutumu karşısında ne yapılacağına dair alternatif bir plan olmadığından aynı alanda buluşmak üzere yola çıkmış kitleler 1 Mayısı farklı bölgelerde birbirinden yalıtılmış olarak geçirmiştir. İstanbul dışında da, bu durum yerel 1 Mayıs eylemlerine Disk üyesi işçilerinin katılmasının engellenmesi ve devrimcilerin bu eylemlere katılmak ve müdahale etmek üzere sorumluluklarını yerine getirmede kusurlu kalmasına yol açmıştır.

1 Mayıs Kitlesel Eylemlerle Kutlanamamıştır

2007 1 Mayısı (devrimcilerin görece kalabalık ve aktif bir varlık göstermelerine rağmen) kitlesel bir eylem olarak da geçmemiştir. DİSK ve Türk-İş arasındaki sendikal çekişmenin yarattığı belirsizlik atmosferi sonucunda ve işgünü olmasının da katkısıyla işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’a katılımı düşmüştür. Ancak 1 Mayıs’ta katılımı düşüren sadece oluşan bu belirsizlik ortamı değildir. DİSK ve Türk-İş bürokratlarının bu konuda bilinçli bir tutumu söz konusudur ve bunun önümüzdeki süreçte de karşımıza çıkacağını unutmadan 1 Mayıs eylemlerine yaklaşmak gerekmektedir. Taksim hakkında konuşurken mangalda kül bırakmayan DİSK yönetimi her nedense tek bir işyerinde iş bırakma çağrısında bulunmamıştır. Geçelim çağrıda bulunmayı 2007 1 Mayısı’na her 1 Mayıs’a taşıdığı sendikaları bile taşımamıştır. Hatta işyerlerinde daha pasif eylemleri örgütlemeye bile yönelmemiş ve bu kusurunu daha çok devrimciler sayesinde ortaya çıkan radikal 1 Mayıs eylemi ile ört bas etme kurnazlığına başvurmaktadır. DİSK’in bu kof radikalliği elbette her sene işçileri 1 Mayıs’a taşımamak için yeni bahaneler arayan Türk-İş yönetiminin de ekmeğine yağ sürmüştür. Yaşanan hay huy içerisinde Türk-İş yönetimi 1 Mayıs’ı Türkiye’nin dört bir yanında göstermelik bir katılımla geçiştirerek kendini aslında bölüp zayıflatmak için çalıştığı 1 Mayıs’a sahip çıkan bir kurum olarak yutturma fırsatını elde etmiştir.

1 Mayıs’ın kitlesel geçmeyişinin bir diğer boyutu da Kürtlerin eksikliğidir. Yıllarca tüm 1 Mayıs eylemlerine ve başka kitle eylemlerine kendi renkleri ve dinamizmleriyle ülkelerindeki mücadelenin havasını taşıyarak önemli bir katkı sunan Kürt yığınları 2007 1 Mayısı’nda eksiktirler. DİSK’in 1 Mayıs süreci boyunca AKP karşıtı Kemalistlere göz kırpması Kürtlerin 1 Mayıs’a kitlesel katılımını sınırlayan etkenlerden biridir. Altı hafta önce Newroz’da her türlü yasaklamaya karşın alanları dolduran yığınların yüzde biri bile 1 Mayıs’a katılmamıştır.

DİSK bürokratları 1 Mayıs’ı merkezi olarak Taksim’de kutlama kararı alarak da kitlesel bir 1 Mayıs’ın önüne set olmuştur. Zira sözüm ona İstanbul’da merkezi ve görkemli bir 1 Mayıs kutlamak iddiasıyla göz boyayan DİSK yönetiminin diğer şehirlerden İstanbul’a taşıdığı işçi miktarı sembolik olmanın ötesine geçmemiştir. DİSK’in marifetleri bunlarla da bitmemiştir. DİSK aynı zamanda, “bölücü Türk-İş’le yan yana durmama” bahanesine sığınarak, İstanbul’a götürmediği işçilerin bulundukları illerde 1 Mayıs alanına çıkmalarını engellemek için de var gücüyle gayret göstermiştir.

1 Mayıs Tarihsel Anlamına Uygun Olarak Kutlanamamıştır

Öte yandan 2007 1 Mayısı’nın tarihsel anlamına göre kutlandığını söylemek de mümkün değildir Zira 1 Mayıs’ı tarihsel anlamına uygun olarak kutlamak için öncelikle ’77 1 Mayısı’nda yaşanan katliamın sorumlularının kimler olduğunu unutturmamak gerekirdi. Oysa yaşanan bunun tam tersi oldu. 1977 1 Mayısı’nın sorumluları arasında DİSK’li sendika bürokratları ve TKP’li oportünistler de yer alıyordu. 2007 1 Mayısı’nda ise sendika bürokratlarından ve oportünistlerden hesap sormak şöyle dursun DİSK yöneticileri alkışlandı, TKP mirasını sahiplenen akımlar siper yoldaşı ilan edildi. Kısacası 2007 1 Mayısı DİSK’in ve oportünistlerin kendini sol kamuoyunda akladığı bir güne dönüştü; ’77 1 Mayıs’ındaki provokasyona zemin hazırlayanlardan hesap sorulmasını önlemek isteyenlerin ön aldığı bir gün oldu.

1 Mayıs Güncel Anlamına Uygun Olarak da Kutlanamamıştır

2007 1 Mayısı güncel anlamına uygun bir 1 Mayıs da değildi. Zira bir önceki sayımızda da belirttiğimiz gibi 2007 1 Mayısı burjuvazinin içindeki çekişmelerin ve çatışmaların şiddetlendiği bir döneme denk geliyordu. Bu dönemde burjuvazi bir yandan devrimcilerin ve işçi sınıfının en militan kesimlerinin damgasını vurduğu bir 1 Mayıs’tan ürküyor, aynı zamanda 1 Mayısı kendi içindeki çatışmalarda kullanmanın hesabını yapıyordu. 1 Mayıs’ın güncel anlamına uygun bir şekilde kutlanması için hem burjuvazinin iç hesaplaşmalarına alet olmamak hem de işçilerin ve ezilenlerin devrimci taleplerini yükseltmek gerekiyordu.

Oysa tümüyle sınıf uzlaşmacılarının hâkimiyetindeki Kadıköy 1 Mayısı bir yana bırakılırsa, İstanbul’da 1 Mayıs için toplanmaya niyetlenen kitle kendi taleplerini dile getirmeye fırsat bulamadı; polisin saldırıları ve baskıcı önlemlerine karşı tutum tüm taleplerin önüne geçti; bu da burjuva muhalefetinin hükümete karşı muhalefet politikalarının dümen suyunda kaldı. İstanbul dışında devrimcilerin ve kitle örgütlerinin kendi talepleriyle çıktığı mitingler gerçekleşmiş olsa da 1 Mayıs 2007’ye Taksim’in damga vurması diğer illerdeki politik ve sosyal talepleri gölgelemiş oldu.

1 Mayıs’ı işçilerin Gündemine Devlet mi Sokar?

1 Mayıs’tan sonra “biz becerememiş olsak da devlet 1 Mayıs’ı tüm halkın gündemine soktu” türünden saptamalarla avunanların sayısı az değildir. Oysa bu devletin sınıfsal karakterini unutan tümüyle yanlış bir bakış açısıdır. Burjuva düzenin bekçisi olan devletin müdahaleleri işçi sınıfına değil her zaman için burjuvazinin politik ve ideolojik hâkimiyetini güçlendirmeye yarar. 2007 1 Mayısı da bu duruma istisna değildir. Devlet 1 Mayısı “tüm halkın gündemine” sokmuştur sokmasına ama bunu burjuvazinin işine gelecek şekilde kendi istediği ve planladığı gibi yapmıştır.

Nitekim 1 Mayıs emekçilerin gündemine bizzat katılıp destek verdikleri bir mücadele günü olarak değil, kendilerini canlarından bezdiren trafik ve asayiş sorunu olarak girmiştir. Bu da 1 Mayısı işçilerin emekçilerin mücadele günü olarak kutlamak isteyenlerin işine yaramasa gerekir. Aynı şekilde tepkilerin “son padişah” ilan edilen İstanbul Valisi üzerinde toplanması da daha çok AKP’yi zayıflatma kampanyasına hizmet etmektedir, kitlelerin gözünde devletin sınıf karakterinin berraklaşmasına değil.

DİSK’in “Taksim Kararlığı” Hangi Sınıf Çıkarlarına Hizmet Ediyor?

Taksim fatihleri arasında alkışlanan DİSK’in 1 Mayıs öncesinde ve sonrasında kazandığı siyasi desteği öteden beri dirsek teması içinde bulunduğu Kemalistlerin mitinglerine destek sunmak için kullandığı da görülmüştür. 14 Nisan Tandoğan mitingine tereddütle yaklaşan DİSK önce Çağlayan’daki mitinge ürkek bir destek verdi. 1 Mayıs günü Taksim’deki Atatürk anıtına çiçek bıraktıktan sonra da, İzmir’de 1 Mayıs’a katılmasını engellemek için elinden geleni ardına koymadığı kitlesiyle birlikte Gündoğdu mitingine aktif olarak katıldı.

Bu koşullar altında 2007 1 Mayısı’nın devrimci bir şekilde kutlanması mümkün olmazdı, olmadı da. 2007 1 Mayısı’nda Taksim’e kitlesel bir biçimde çıkanlar, 77 nostaljisini yaşamak isteyenler dışarıda bırakılırsa, devrimciler oldu. İşçileri 1 Mayıs eylemlerinden uzak tutan DİSK ise Taksim’i pankartsız ve kortejsiz bir şekilde dolduran devrimcilerin sırtından 1 Mayısı Kemalizm’e soldan destek olmak için, kullanmayı bildi.

Buna karşılık boş bırakılan Kadıköy’de ise hem Türk-İş’in sendika bürokratları hem de reformist EMEP dilediği gibi at koşturmuş oldu. Kadıköy 1 Mayısı’na Türk bayraklarının gölgesinde sınıf uzlaşmacılığı damga vurdu. Burjuvazinin istediği türden cılız ve uslu bir 1 Mayıs yaşandı. 2007 1 Mayıs DİSK’in oyununa gelinerek, Türk-İş’in oyununun bozulamadığı bir 1 Mayıs oldu. Sadece bu nedenden ötürü bile, 2007 1 Mayısı’nın devrimci güçler açısından h zaferle sonuçlandığını söylememek gerekir.

2007 1 Mayısı’nı Kazanmak Mümkündü  

Ama 2007 1 Mayısı’nda önemli fırsatların kaçırıldığını tespit etmek yetmez. Aynı zamanda bu yenilgiden cesaret alarak kendi reformist tezlerini ve projelerini tekrar piyasaya sürecek olanları da karşıya almak gerekir.

1 Mayıs’ın ardından 1 Mayıs’ı kazanmanın yolunun sınıfı kazanmaktan geçtiğini, sınıf hareketinin içinde bulunduğu durum belliyken DİSK’e, Türk-İş’e devlete meydan okumanın “küçük burjuva devrimciliği”, “çılgınlık” olduğunu savunanlar çoğalacaktır. Buna şaşırmamak gerekir, zira Taksim’de irade savaşları verilerek zafer kazanıldığını savunanlarla bu gibilerin nesnel duruma ve imkânlara ilişkin değerlendirmeleri arasındaki mesafe sanıldığından azdır. Her iki kesim de gözlerini nesnel imkânsızlıklara dikerler. Sadece bu imkânsızlıklardan çıkardıkları sonuçlar farklıdır. Bir kesim bu imkânsızlıkların irade savaşlarıyla (ya da kuyrukçuluğu irade savaşı olarak sunarak) aşılabileceğini savunurken, diğer kesim ise var olan duruma kayıtsız şartsız teslim olmayı kabullenirler. Ancak sıralanan imkânsızlıklardan çıkarılan sonuç ne olursa olsun, bunlardan hiçbiri nesnel durumun sunduğu imkânların planlı ve bağımsız bir politikayla devrimci güçler tarafından değerlendirilebileceğine inanmaz. Bu yönde bir hazırlık yapmayı önemsemez.

Halbuki eğer kazanımdan devrimcilerin kitleleri ve siyasal görüşleriyle damga vurduğu bir 1 Mayısı anlıyorsak, 2007 1 Mayısı’nı kazanmak için gerekli olan nesnel imkânlar mevcuttu. Hatta bu seneki imkânların geçtiğimiz senelere kıyasla daha fazla olduğu bile söylenebilir. Peki, neydi bu imkânlar?

Kaçırılan Fırsatlar

Her şeyden evvel devrimci hareketin karşısında ve kendi iç çekişmeleriyle meşgul, yekpare hareket etmekte zorluk eden, farklı fraksiyonların birbirinin ayağına sürekli çelme takmaya çalıştığı bir burjuvazi vardı. Benzer şekilde sendikal bürokrasi arasındaki rekabet işçi kitlelerinin alana taşınmasını engellemiş olsa da bunu bir felaket olarak görmemek gerekirdi. Zira devrimcilerin çoğunun bu sendikalarla kayda değer bir bağı yoktu. Ancak sendikaların bu didişmesi aynı zamanda önceki 1 Mayıslarda yaptıklarının aksine, devrimcilere karşı yekpare bir cephe açmalarını zorlaştırıyordu.

DİSK’in 1 Mayıs tartışmalarını Taksim’e kilitlemesini de mutlak bir talihsizlik olarak görmemek gerekiyordu. Zira DİSK’in bu tutumu aynı zamanda düzenin kolluk kuvvetlerinin de tüm hazırlıklarını Taksim’de bir mitingi engellemek üzere yaptıkları, kendilerini bu yönde kilitledikleri anlamına geliyordu. Bu durum Taksim mitinginin engellediği koşullarda Kadıköy’e müdahale edebilecek bir plana ve esnekliğe sahip olan bir platformun önüne 1 Mayıs’a kendi damgasını vurmak için paha biçilmez fırsatlar sunuyordu.

Polisin Dolmabahçe’de toplanmaya izin vermeyeceği, Dolmabahçe’ye giden tüm yolları tuttuğu belli olduğunda Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun bileşenleri kendi kitlelerini Kadıköy’e taşıyabilirlerdi. Zira Dolmabahçe’ye giden tüm yollar tıkanmış olsa da Kadıköy’e giden yollarda hiçbir polis engeli yahut kuşatması mevcut değildi.

Kurtköy’de, gişelerde, Ümraniye’de ve Okmeydanı’nda birikmiş, Beşiktaş içinde turlayan topluluklar Taksim’e çıkanlardan kalabalık oldukları gibi, toplam olarak Kadıköy’de mitinge katılanlardan da daha kalabalık bir kitleyi oluşturuyorlardı. Bu da 1996 1 Mayısı’ndan beri herhangi bir 1 Mayıs mitinginde görülmüş bir durum değildi. Söz konusu kitle Kadıköy’e yönlendirilebilseydi devrimciler hem miting alanına tümüyle hâkim olabilir hem de sendika bürokratlarının oyunlarını bozarak, Kemalistlerin hesaplarına alet olmadan 1 Mayıs’ı tarihsel ve güncel anlamına uygun bir şekilde kutlayabilirdi.

Ne Yapılabilirdi; Ne Yapmalı?

1 Mayıs’a devrimci bir temelde güçlü bir müdahalede bulunmak mümkün olmasına mümkündü ama bu kendi kendine gerçekleşebilecek bir müdahale olamazdı. Bunun için öncesinde DİSK’in peşinde sürüklenmeden bağımsız bir plan yapmak gerekirdi. Bu planın olmazsa olmaz koşullarından biri DİSK’in Taksim hedefini istismar etmek ve devrimcileri kısıtlamak için kullanacağını tespit etmek, DİSK’in planlarını beklemeden kendi planlarını yapmaktı.

Yine buna bağlı olarak, devrimcilerin nerede buluşacağı da bu planın bir parçası olarak önceden tespit edilmeliydi. 1 Mayıs günü Okmeydanı’nda ve Ümraniye’de kendiliğinden bir şekilde toplanmak yerine öncesinden Okmeydanı ve 1 Mayıs Mahallesi gibi belli başlı bir kaç varoşu ortak buluşma noktası olarak tespit edip buralardan önceden kararlaştırıldı şekilde planlı bir şekilde hareket etmek gerekirdi. Bunun için de platformun DİSK’in tertip komitesine tabi olan yürütmesi yerine her yerellikte bağlayıcı ve birleşik eylem komiteleriyle kendi eylemini örgütlemesi gerekirdi.

DİSK’in planından bağımsız bir plana sahip olmanın ön koşullarından bir diğeri ise kendisini Türk-İş’e karşı DİSK’in planlarını destekleyen bir platform durumuna düşürecek tutumları reddedip sendika bürokratlarının maskesini düşürerek ’77 1 Mayısı’nın hesabını her zeminde soracak bir platform gibi hareket etmekti.

Öte yandan Kadıköy’deki mitinge tümüyle ilgisiz kalıp, o mitinge katılmayı külliyen reddetmek yerine Kadıköy’deki hain reformistlere ve Türk-İş bürokratlarına karşı bir müdahale de öncesinden planlanmalıydı. Başka bir deyişle, eğer Devrimci 1 Platformu’nun Kadıköy’de bir pankartı bulunmasına önceden karar verilmiş olsaydı. 1 Mayıs öncesinde ve 1 Mayıs günü yaşanan tüm plansızlıklara, koordinasyonsuzluğa ve diğer aksiliklere karşın devrimcilerin engellenen kortejleri akabilecek bir alan bulabilecek, 1 Mayıs 2007 son derece farklı bir çehreye bürünecekti.

Tam da bu nedenle 1 Mayıs 2007’den sonra somut gerçeklikle bağdaşmayan zafer ajitasyonları yapmak, “galip sayılır bu yolda mağlup” tesellileriyle avunmak yerine 2007 1 Mayısı’nın devrimci bir muhasebesini yapmak, mağlubun galip gelmesi için muhakkak kendine doğru bir yol bulması gerektiğini savunmak gereklidir.

2007 1 Mayısı’nda KöZ’ün Tutumu 2008 1 Mayısı Hazırlıklarına Işık Tutmalıdır

KöZ’ün arkasında duranların 2007 1 Mayıs’ında sadece İstanbul’da değil yedi ilde takındığı tutum bu doğrultuda yapılacak bir muhasebeye şüphesiz ışık tutacaktır.

2007 1 Mayısı’ndan önce yine bu köşede şunları söylemiştik: “Bu görevleri kendi başımıza hakkıyla yerine getiremeyeceğimizi, sadece bizim değil hiçbir devrimci akımın bunu tek başına başaramayacağını aklımızdan çıkarmıyoruz. Bu yüzden tüm devrimci güçleri bu sorumluluğu paylaşmaya çağırıyoruz, aynı doğrultuda bizim dışımızda yapılan çağrılara tereddütsüz ses veriyoruz. Ama bir başımıza kalsak da bu doğrultuda ilerlemeye kararlıyız. Bu niyetimizi ve kararlılığımızın nasıl somutlandığını komünistlerin KöZ sayfalarına yansıyan faaliyetlerinde gözlemek mümkündür.

Sağa sola bakmadan ve kendi deneyimlerimizden güç alarak yolumuza devam edeceğiz. Sorumluluk alıp öne çıkanlarla omuz omuza mücadele edeceğiz.”

2007 1 Mayısı’nda takındığımız tutum tam da böyle oldu. Tek başımıza kaldığımızda var olan tabloyu değiştiremeyeceğimizi bilsek de, akıntıya kapılmadan doğru bildiğimiz yolda kararlı bir şekilde yürüdük. DİSK’in Türk-İş’i boykot etme çağrılarına prim vermedik. Kadıköy de dâhil olmak üzere kitlesel olarak katılınan her türlü 1 Mayıs mitingine müdahale etmek gerektiğini savunduk; 1 Mayıs’ta da bu görüşlerimize uygun hareket ettik. Bütün önerilerimizi başkalarının da katılımıyla gerçekleştirmeye açık bir tutuma özen gösterdik; tek başımıza kaldığımız zamanlarda ise söylediklerimiz arkasında tek başımıza durmaktan geri kalmadık.

Bu doğrultuda yaptığımız planlar, dört dörtlük gerçekleşmemiş olsa bile, DİSK’in kuyruğuna takılmadan bağımsız bir hareket çerçevesi çizildiği takdirde 1 Mayıs mitinglerine nasıl müdahale edilebileceğini sembolik olarak da olsa göstermiş olduk.

KöZ’ün tümüyle 1 Mayıs 2007’ye hasredilmiş elinizdeki sayısı komünistlerin birliğini savunanların bu yöndeki deneyim aktarımlarıyla doludur. 2008 1 Mayısı’nı kazanmanın yolu bu deneyimlerden gerekli dersleri çıkarmaktan geçmektedir.

2007 1 Mayısı’na bakıp felaket tellallığı yapmak, tespitlerimiz doğru çıktı diye böbürlenmek komünistlerden uzak olsun. 2007 1 Mayısı bizim de içinde bulunduğumuz devrimci hareketin ortak kaybıdır. Doğru bildiğimiz ve sembolik de olsa yaşama geçirdiğimiz tutumu Devrimci 1 Mayıs Platformu’nda ve dışımızdaki devrimcilerle temas ettiğimiz zeminlerde yeterince açık ve üstüne basa basa savunmamanın sorumluluğu ise elbette bize aittir. 2008 1 Mayısı’na bu yöndeki eksikliklerimizi gidererek hazırlanacağız.

Bu yönde ilerlemek içinse 2008 Mart-Mayısını beklemeyeceğiz. Zira 2007 Mart-Mayıs süreci 1 Mayısla birlikte noktalanmadı. En azından seçimler bitene kadar siyaset sahnesinde tempo düşmeyecek. Bu yoğun süreçte, 2007 1 Mayısı’nın derslerini de kuşanarak, tempomuzu arttıracağız, tasfiyeci ve liberal kampanyalara karşı devrimci dayanışmayı türlü zeminlerde somutlamaya devam edeceğiz.

Paylaş